Önce bir karanlık çöktü üzerime.
Sonra siyah bir sis.
Gözlerimin üzerinde bir ağırlık vardı. İşte o an anladım. Biri gözümü kapatıyordu. Hemde çok sıkı.
"Boyundan büyük işlere kalmıştın küçük Pamira."
Sürekli bir plak gibi tekrar tekrar dönüyordu bu sözcükler dimağımda. Fırtına gibi hissediyordum şimdi. Önce kasıp kavuran, her şeyi darmadağın eden ve sonra kendini mahveden bir fırtına. Sonuç olarak kendine de zarar vermiyor muydu? Akrebin ateşe düşüp yanışı gibi irkildim.Boğazıma dayanmış soğuk metali daha acımasız hissediyordum.
Kalbimi acıtıyor muydu?
Hayır, şu an hiçbir şey gözümü korkutmuyordu. Yeterince ilerlemişti her şey zaten."Yürü! " diye bağırdı kalın mat bir ses. İlk başta düşündüm.
Şu an ne yapacaktım?
Ne yapmam gerekirdi?
Korkmak mı?
İtaat etmek mi?
Hiç biri değildi. Yavaşça bir kurban gibi ayağa kalktım. Hiç konuşmadan arkadan itekleniyordum. Merdivene geldiğimizi anladım bir anda. Arkadan sadistçe bir kahkaha sesi geldi.
Geri gelecek miydi o günler?
Sanmıyorum.
Vazgeçmiştim çoktan her şeyden, cehenneme kar yağsa bile umrumda olmazdı."Seni biraz hırpalayalım."
Bu ses farklıydı. Daha ince ve sanırım bir kadın sesiydi.
Tanrım yoksa bir rüya görüp peşine mi düşmüştüm.
Hayır rüya falan değildi. Kendimi her mevsimi sevdirmek isteyen bir müzisyen gibi hissetmiştim. Nedensiz insanlar bestelerle birlikte o mevsime hayran olurlardı. Oysa ki o mevsimleri besteler değil de kendileri güzelleştirmelilerdi.İşte o an anladım ki bu benim için bir başlangıçtı. Mevsimler gibi ölümü de güzelleştirmeliydim. Kağıda mürekkebini akıtan yazarların romanları, şairlerin şiirleri ve daha nicelerinin insanlara sevdirmesi gibi ben de ölümü kendime sevdirecektim.
Boğazımdaki bıçağa karşı bir silahım vardı. Neyseki sandıktaki silahı ayağa kalkmadan önce gizlice almıştım.
İçi dolu muydu?
Şu an başka çarem yoktu.
Son kez daha düşündüm. Daldan dala uçuyordum. Aslında sevmek birilerini yitirmekmiş, şimdi de ailem gibi kendimi de yitirecektim.Kendimi yitirdim ve hızla arkamı dönerek neye vurduğumu bilmeden bir tekme savurdum.
İşte bu özgürlüktü.
İşte o an bıçak bir hışımla yere düştü. Herkes gibi izler bırakarak.
Fiziksel ve ruhsal anlamdaydı. Derimi bir hançer misali yırtmıştı.
Ufak damla damla akan kana aldırmadan gözümdeki bantı hızla çıkardım. Korkularım gölgeye dönümüştü. Küçükken annenizin size gölgenizi anlatması kadar zordu bu.
Günahım neydi?Yerdeki heybetli adama baktım sonra bana silah doğrultmuş maskeli kadına. Bu da neyin nesiydi?
Kadının gözlerini ölüm kaplamıştı. Bu gözleri biliyordum.
Lanet olsun bu da neydi?
Ölüm gibi acıtıyordu beni doğduğum an.Yerdeki adam bir anda ayağa kalktı. Tüm hücrelerim alarm vermişti. Belli ki tekmem işe yaramamıştı diye düşünürken bir anda suratıma gelen ağırlıkla dengemi kaybettim ve tüm vücudum hareket etmeye başladı. Başım dönüyor, kalbim sıkışıyordu. Durana kadar karmaşık duygular hissettim. İşte o an merdivenden atılmış ve yuvarlanmış olduğumu anladım.
Hiçbir şeyim yoktu sanırım ama ayağa kalkamıyordum.
'Sen Pamira Yalçın'sın kalk ayağa!' diye nefesime fısıldadı bir ses. Bir şey sevmeye değer ise ölmeye de değer miydi?
'Bunu bize yapma papatyam' işte o an tüm raylar kopmuştu. Belimdeki silahı çıkarıp yukarımda kalan adama doğrulttum. Ikisi aralarında tartışıyor gibilerdi.Son şans.
Daha önce hiç silah kullanmadım.
Yapabilirim!
Her şeyin bir ilki vardı.
Tetiği çekmeye çalıştım ve başardım. Çıkan sesle bir adam bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİPSİZ ACI
Chick-LitTüm acılarımı bir kurşun misali tabancama doldurdum. Daha sonra bana bu tüm bu acıları yaşatanları nişan aldım. En başta hayatı. Bacaklarımı iki yana açarak kendi ayaklarımın üzerinde durdum ilk kez. Daha sonra horozu yavaşça indirip birden tetiği ç...