5 dakika öncesine kadar genç adamı içten içe yiyen endişe, bir anda evrim geçirmiş, 'Yıldızın başına bir şey mi geldi?' sorusu, yerini 'O herifle ne işi var?!' a bırakırken, Meteyi tuhaf bir ruh haline sürüklemişti.
Hissettiği duygunun adı hala endişeydi ama sanki kalbinin farklı bir kısmı ağrıyordu.
Azını açtığına, açacağına pişman olan Mika onu dürtene kadar, genç adam bir süre arafta kaldı. Aldığı bilgiyi az da olsa sindirmeyi başardığında sorduğu ilk şey "Nerede olduklarını biliyor musun ?" oldu.
Öğrenirse gidecekti. Kesinlikle gitmeliydi! Hiç bir bahanesi olmasa da yolda bir şeyler uydurabilirdi. Kısacası, ne olursa olsun Yıldızı o 'herif'ten uzaklaştırmalıydı. Jong Hyun u hiç gözü tutmamıştı ve sevdiği kızı ona kaptırmaya niyeti yoktu. Aslında hiç kimseye kaptırma niyeti yoktu.
"Üzgünüm" dedi Mika. Gerçekten de üzgün görünüyordu. Yıldızın canına okuyacağı gerçeği değil de, Mete'nin, ruhsal darbe almış gibi bakan yüzü üzmüştü genç kızı. Bir yandan da Yıldızın ne kadar aptal olduğunu düşünüyordu.
Mete kesinlikle 'abi' değildi. Yıldıza bakışı hiç bir zaman öyle olmamıştı. Ve şimdi bu ifade her türlü şüphe ve acabaları silip süpürürken, Mika'nın ilk tahminlerini doğruluyordu.
'Bu ifadeyi görseydi...' diye düşündü genç kız. Ama emin de değildi. Nedense Yılıdızn bunu dahi inkar edeceğini hissediyordu.
Mete derin bir nefes aldı sanki onu boğan bu ruh halinden kurtulabilirmiş gibi. Ve arabasına yaslanıp, iki eliyle yüzünü ovuşturdu setçe. İçindeki hissi bastırabilirdi sanki böylece.
Sonunda konuşacak kadar sakinleştiğinde, Mikaya döndü ve geri kalan tüm gücünü kullanarak kısa ve sahte bir gülümseme yerleştirmeyi başardı yüzüne. En fazla iki saniye sürmüştü. Ardından her çizgisi hayal kırıklığı haykıran yüzü tekrar düştü.
"Pekala." dedi genç adam kırgın ve yorgun bir tonda. "Gelince beni aramasını söyle lütfen." Ardından Mika'nın kafası ile onaylamasını dahi görmeden döndü ve arabasının ön koltuğuna bıraktı kendini.
Başta pedallara basmayı unuttuğu için arabayı çalıştıramadı. Ardından iki sefer de el frenini indirmeyi unuttuğu için araba kendini kapattı. Dördüncü denemesinde ise ayarsız vites yüzünden motoru boğarak sokaktan çıktı.
Mika endişe ile onu izlerken, tek yapabildiği aklına gelen olasılıkların gerçekleşmemesi için dua etmek olmuştu.
***
Gri bir atkıyı, Yıldızdan geri aldığı şapkayı, ve nereden bulduysa camsız kemik gözlükleri takarak sözde kamufile olmayı başaran Jong Hyun elinde iki külah dondurma ile genç kızın oturduğu banka doğru geliyordu.
Kışın ortasındaydılar. Etrafta hala erimeyi başaramamış karlar vardı ve Jong Hyun donmak üzere gibi görünmesine rağmen Yıldız'ın dondurma isteğine karşı çıkmamış, birde kalkıp yarım metrelik dondurmalardan almıştı. Genç kız ister istemez gülümsedi bu manzara karşısında. Ve gülümseyen tek kişi değildi.
Jong Hyun her ne kadar yüzünü kapatmış olsa da, 1,82 lik boyu, ve geniş omuzları ile çevredeki kızların dikkatini çekiyordu ve nedense Yıldız bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştı.
'Dolaylı olarak bana da baktıkları için rahatsız oluyorum' dese de kendi kendine, bu durumda kandırabileceği tek kişi de kendisiydi.
"Bu havada neden dondurma yiyiyoruz ?" diye sordu genç adam elindeki külahlardan birini Yıldıza uzatırken. Bunu söylerken yüzünde ufak bir gülümseme vardı. Atsızı azını kapatsa da Yıldız sesinden ve hafiften kısılan gözlerinden anlamıştı gülümsediğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Starry Night
FanfictionYıldızla tanışın; O zamanında belki de sizin gibi bir hayrandı. Bu ve Manhwa yazıp kendi ayakları üzerinde durma hayali yüzünden ailesinin desteğini kibarca reddedip Kore'ye taşındı ve zaten çok beklentisi olmadığı bu ülke, Yıldız gibi bir kızın dah...