Jong-Hyun, Woo-Bin ile ayrıldıktan sonra bisikletine bindi ve tıpkı rüyasındaki gibi kulaklıklarını takarak Han nehri kenarına gitti. Rüyasının aksine hava gerçekten soğuktu. Ceketinin fermuarını sonuna kadar çekti ve devam etti.
Bir yandan da son günlerde olanları düşünüyor, bir cevap arıyordu.
Gezisi işe yaramış, Jong Hyun un bir şeylerin farkına varmasını sağlamıştı.
Aşık insanların sürekli aşık oldukları kişiyi düşündüklerini sanırdı hep.
Jong Hyun sürekli Yıldızı düşünüyordu. Ama bunun sebebi aşk değildi. Hoşlanmak belki ama bir insan bu kadar kısa sürede aşık olamazdı.
Yıldızı sürekli düşünme sebebi o cadının sürekli karşısına çıkmasıydı. Her gün !
Cuma yemek yemişlerdi. Cumartesi avm de tuhaf bir kovalama yaşanmıştı. Pazar telefonunu geri vermişti. Pazartesi yurda geri dönerken kısa bir an kafede oturduğunu görmüştü. Salı çekimlerde karşısına çıkmıştı.
Şimdi ise çarşambaydı. Ve Jong Hyun Yıldızın bir anda karşısına çıkmasından korkuyordu.
Bu kadar tesadüf olabilir miydi?
Sırf bu yüzden Yıldızın takıntılı olduğunu düşünmüştü.
En azından ona takıntılı olmadığından emindi. Hatta nefret ediyor dahi olabilirdi.
Peki neden gurup içinde bunları düşünen tek kişi Jong Hyun du ?!
"Lanet olsun !" Jong Hyun durup şapkasını çıkardı ve düşüncelerinden kurtulabilecekmiş gibi saçını karıştırdı.
"Uppaaağ !!"
İki liseli kızın çığlığı Jong Hyun u gerçek dünyaya getirmişti. Sahi bu kızlardan bu ses nasıl çıkıyordu ?
Jong Hyun, ellerindeki telefonların dahi CNBLue yazılarıyla kaplı olan kızlara gülümsedi ve kafasıyla selam verdi. Bu sefer kızlardan daha tiz sesler gelmişti.
Artık gitme vaktiydi. Yoksa kısa sürede ufak bir kalabalık toplanabilirdi etrafına.
İşte Jonh Hyun böyle biriydi. Sadece gülümsemesiyle bile kızlar sesini kaybedecek kadar yüksek sesle bağırıyordu. Ama o sadece bir haftadır tanıdığı bir kızı düşünüp duruyordu.
Aslında tanımıyordu da. Yıldız hakkında bildikleri Türkiyeden geldiği Jong Hyun nefret ettiği ve adının Yıldız olduğuydu. Birde zor uyandığı...
Soyadını dahi öğrenmemişti. Yada belki Yıldız soyadıydı... Türklerin isimleri nasıl kullandıklarını bile bilmiyordu ki.
***
Yıldız yarım saat kadar bahçede sessizce oturmuştu. İnsana huzur veren hoş bir bahçeydi ama Yıldız bunu düşünmüyordu.
Aslında kafası boş gibiydi. Bir şey düşünüyorsa da kendinin dahi haberi olmadan gerçekleşiyordu bu eylem. Tuhaf bir histi ve Metenin elinde iki fincanla gelmesiyle bozulmuştu.
"Komik bir kazaydı ha ?" demişti Mete Yıldızı sakinleştireceğini umduğu alaycı bir ses tonuyla. "Bu arada fotoğrafı da sildim."
Fincanlardan birini Yıldıza uzattı ve kahvesinden bir yudum aldı. Ayakta kalmayı tercih etmişti.
"Teşekkürler."
"Ne o Yoksa inanmıyor musun ?" diye devam etti Mete Yıldızı gülümsetme çabalarına. "İstersen al bak."
"Telefonunu kontrol edecek kadar güvensiz olsam bilgisayara bir kopya attığını da düşünebilirdim."
"Ah doğru ya." Mete çocuksu bir tavırla kafasına vurdu. "Kesinlikle öyle yapmalıydım."
Yıldız bir şey söylemeden ters ters Meteye baktı.
"Tamam sustum.. Iıı.. İstersen kahven bittikten sonra seni eve bırakabilirim."
"Gerek yok.. Kendim giderim. Uğramam gereken bir iki yer var zaten."
Mete Yıldızın yalan söylediğinin farkındaydı. Onu yalan söylediğini anlayacak kadar iyi tanıyordu. Ve neden söylediğini fark edecek kadar... Acaba Yıldız da onu bu kadar iyi tanıyor muydu ?
"Pekala." dedi Mete Yıldızın ona uzattığı boş fincanı alırken. "Sanırım kalkıyorsun." Belli ki Yıldız onunla aynı arabada gidemeyecek kadar utanmıştı.
Bu iyi bir şey miydi ? Yıldız ona bir kız arkadaşıymış gibi davranmıyordu en azından...
***
Yıldız evden çıktığında tekrar nefes alabiliyormuş gibi hissetti. Olanların Meteyi rahatsız etmesinden korkuyordu. Arkadaşlıklarının bozulmaması için dua ederken, hızlı adımlarla evden uzaklaştı.
Bir süre sonra adımları daha da hızlandı...
Nedenini bilmeden koşmaya başlamıştı.
Kaldırımda aksi yönde giden bir adama çarptı omuzuyla.
Adam güneş gözlüğünü düşürmüştü.
"Hey! Dikkat etsene!" diye bağırırken, Yıldız kısa bir an yavaşlayıp arkasını dönmeden yanıt verdi.
"Afedersiniz. Üzgünüm, acelem var."
Aslında yalan söylüyordu. Sadece durmak istememişti...
Tam bir hafta önce aynı böyle Jong Hyun ona çarpmıştı. O andan itibaren Yıldızın hayatı bir anda değişmeye başlamıştı. Bu o kayan Yıldızın etkisi miydi ?
Bilmiyordu. Sadece koşmak istiyordu. Bu duygudan kurtulmak.. Bir an için tüm haftayı unutmak.
Kurtulmaya çalıştığı düşüncelere boğulup eve kadar koştu. Sonunda kendini yatağa attığında hiç bir şey düşünemeyecek kadar yorulmuştu. Ve öylece uyuya kaldı.
Uyandığında hava kararmıştı. Yıldız kendini daha rahat hissediyordu.
Salona bağlı mutfağına gidip karnını doyuracak bir şeyler aldı. Bir kase pirinç ve bir tencere ramen.
Yatağına güzelce yerleşti ve bir yandan tıkınırken kumandaya uzanıp televizyonu açtı.
Stüdyoda çekilmiş bir iki dandik kore dramasına denk geldi. Şu uzun bölümlü olanlardan. Sonunda entirikaları kaldıramadı ve tekrar kumandayı aldı eline. Kanalları değiştirirken Weekly İdol ın tekrar bölümlerinden biri gözüne takıldı ve geri döndü.. Yong Hwa yı gördüğünü sanmıştı.
Doğruydu. Televizyonda CNBlue nun konuk olduğu bölüm yayınlanıyordu.
Hem meraktan hem izleyecek bir şey bulamadığından dolayı izlemeye karar verdi Yıldız.
Kanalı açtığı ilk anda Yong Hwa ve Min Hyukun havada oturmaya çalıştığını ve diğer üyelerle birlikte tuhaf hareketler yaptığını gördü. Daha sonra bunun biraz et için yaptıkları bir yarış olduğunu fark etti. Ve Yong Hwa nın kaybettikten sonra Jung Shin e sataşıp onun da kaybetmesine neden olduğunu görünce güldüğü için vicdan azabı çekti. Zavallı Jung Shin..
Ve ardından Min Hyuk geldi. Yong Hwa nın ihaneti ile kazanan Jong Hyun tuhaf bir şekilde seviniyordu. Yıldız bir kez daha Jong Hyun un kötü biri olduğunu düşündü.
"Demek ekran karşısında da saklamıyor."
Yıldız, Jong Hyun a olan ön yargısıyla programı izlemeye devam ediyordu. Ağazını biraz ramenle doldurduğu sırada üyelerin birden Yong Hwa ve sunucunun arkasını kontrol ettiğini gördü ve öksürürken ağazındaki ramenin çoğunu çiğnemeden yuttu.
Daha önce üyelerin bu kadar 'yakın' olduğunu hiç düşünmemişti.
Sonunda program bitti. Ve sonraki bölümün ufak bir fragmanı verildi.. Yıldız meraklanmıştı. Önce boşverdi ama sonra kendini bilgisayar başında buldu. Koreye gelmeden önce dizileri izlediği forumun adını hatırlamaya çalışarak internete girdi..
"Buldum! Yeppudaa.. Şimdiii.. Nerede bu programın devamı ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Starry Night
Fiksi PenggemarYıldızla tanışın; O zamanında belki de sizin gibi bir hayrandı. Bu ve Manhwa yazıp kendi ayakları üzerinde durma hayali yüzünden ailesinin desteğini kibarca reddedip Kore'ye taşındı ve zaten çok beklentisi olmadığı bu ülke, Yıldız gibi bir kızın dah...