52) Randevu

242 12 44
                                    

Buz gibi soğuk hava, kendisine direnmek için pofuduk montuna ve atkısına sarılan genç kıza acımasızca saldırıyordu. Sanki tek varoluş nedeni genç kızı oracıkta dondurup kaskatı bırakmaktı.

Ama Mika direnmeye devam etti.
Aniden yeni bir rüzgar dalgası, yüzünde açıkta kalan yerlere saldırdığında, 'gideceği yeri görmeye kimin ihtiyacı var?' dedi ve yüzünü komple atkıya gömdü.
Görme engelliler de bir şekilde yaşamaya devam ediyordu sonuçta.

Genç kızın 'bu gün' donmak gibi bir niyeti yoktu.
Evet, belki başka bir gün. Ama kesinlikle Min Hyuk ile buluşacakları gün olmazdı!

Buluşma...
Bu düşünce ile bütün kanı yüzüne hücum etmişti Mika'nın.
Zayıf bünyesini tereddüt etmeden sarsan soğuğa rağmen kızarmayı başardı genç kız.

Yol boyunca soğuktan çok kendi düşünceleri ile boğuşan Mika, sonunda Min Hyuk ile bulunacakları lunaparka ulaşmayı başarmıştı.
Evet, lunapark. Ne yani bütün klişeleri Yıldız mı yaşayacaktı sanki?

Onu bekleyen bu sevimli klişeye yaklaştığı her adımda Mika'nın içinde, heyecan duygusu ile yarışan başka bir duygu büyümeye başladı.
Neydi bu? Panik? Korku?
Nereden çıkmıştı bu kaçma isteği?
'Ya salakça bir şey yaparsan?' dedi derinlerde bir düşünce kırıntısı. 'Ya kendini rezil edersen?' diye devam etti paranoyasını beslemeye.
Sahi adı neydi genç kızın?
Dur bir dakika! Min Hyuk zaten adını biliyordu.
Peki ama ya....

Mika buluşacakları yere gelmişti bile. Kafasını kaldırıp Disneyland ten bir parça gibi bütün ihtişamı ile insanları cezbeden beyaz ve mavili şatoyu görünce aklında ki her şey bir anda silinmişti.

Lotte World.. Kore'nin, hatta dünyanın en büyük kapalı tema parkı.
Kore'ye gelip te uğramadan dönmenin aptallık olacağı bir yer.
Mika gibi çocuk ruhlu, çatlağın biri için cennetten bir köşe olan bu parka, bir yıldır Kore'de yaşayan Mika'nın şimdiye kadar gitmemesi için tek nedeni vardı o da CNBLUE. Hiç bir zaman çok parası olmamıştı ve elindeki mevcut miktarı konser, albüm ve benzeri şeylere saklardı.

Min Hyuk ile yaptıkları konusu belli olmayan telefon konuşmasında ise nasıl olduysa Lotte World ün konusu açılmıştı ve Mika'nın hiç gitmediğini öğrenen Min Hyuk, tatlı bir davette bulunmuştu.

Ve işte, sonunda Mika buradaydı.
"Mika!"
Min Hyuk ve gülümsemesi ile süslenen tatlı sesi genç kızın tüm dikkatini kendine çekmişti.
Adımları ona yöneldiğinde yanıt olarak büyük bir gülümseme sundu Mika. Ama atkısının ipliklerini yemesi ile sonuçlandı bu girişimi.
Ama olsun. Yine de değerdi.

***

Parka ilk girdiklerinde fransız devrimi sırasına girmişlerdi.
Binanın içinde dolaşan ve diğer aletler veya geçtilere çarparpacakmış hissi veren bu tuhaf isimli roller coaster ın bekleme sırası, üzerinde gittiği raylardan uzundu ve yaklaşık iki saatlik sırada, saçma sapan bir sürü şey hakkında konuşmuş, birbirleri hakkında bilmedikleri şeyler öğrenmişlerdi.

Sonunda oyuncağa binmeyi başardıklarında ise genç kızın başka bir yönü ortaya çıkmıştı.
Bindiği her adrenalin dolu oyuncakta etrafındaki her şeyi unutup neşe ile deliler gibi çığlık atan, ardından rezil olduğunu düşünüp utanan, ama yine yeni bir şeye bindiklerinde kendinden geçen Mikayı izlemek, Min Hyuk için paha biçilmezdi.
Dışardan bakıldığında kendi gölgesinden dahi korkacakmış gibi görünen bu kız tam bir adrenalin tutkunuydu. Ve bu Min Hyuk u şaşırtmakla kalmamış, genç adamı hayran bırakmıştı.

Gezilerini sonlandırmak için seçtikleri son şey buz pateni olmuştu. Numaralarına uygun patenleri aldıklarında oturdular ve giydiler.
Daha doğrusu Min Hyuk giydi çünkü Mika hala paten ile boğuşuyordu.
Bunu gören Min Hyuk, Mika'nın önüne geldi ve tek dizinin üstüne çökerek genç kıza yardım etti.
O an Mika'nın kalbi ses hızını aşmıştı.

Nasıl olduysa Mika ayağa kalkıp piste çıkmayı başardı ve bir süre pistte güzel vakit geçirdiler.
Mika, Min Hyuk tan daha iyi kayıyordu ve hava atmaktan hiç çekinmiyordu.
Geri geri kaydı, bir iki havalı hareket yaptı ve birden Min Hyuk'un gülümsemesi ile çarpıştı.
Heyecandan dengesini kaybeden Mika, bodoslama genç adama çarptı ve yere düşmesine neden oldu.
Mika üstte, Min Hyuk altta, bir süre şok içinde öylece kaldılar.
Mika kalkmak için bir hamle yapınca eli buzda kaydı ve bu yününün Min Hyuk a daha da yaklaşmasına neden oldu.

O an genç adam düşünmeden elini kaldırdı, Mika yı ensesinden tutup kendine doğru çekti ve gözlerini kapatıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu.

***

Jong Hyun ile geçirdiği, kesinlikle randevu olmayan ama yine de beklediğinden eğlenceli geçen tüm o zamanda telefonunu sessizde unuttuğunu fark eden Yıldız, Mete'den gelen cevapsız çağrıları gördüğünde suçluluk duygusu tarafından saldırıya uğramıştı.

Sevimli bir ifade ile kendini affettiremeyeceği kadar fazla rakam vardı ekranda.

İlk çalmada açılan telefonun öteki tarafından, soğuk olmaya çalışan ama endişesini belli eden bir "Neredesin?" geldi.

"Evdeyim. Özür..."

"Kiminle?"
Mete'nin tek düşüncesi Yıldızın o 'heriften' uzak olduğuna emin olmaktı.
Jong Hyun a güvenmiyordu.. Hayır açık konuşmak gerekirse ondan nefret ediyordu ve elinde kendince geçerli nedenleri vardı.

"Yalnızım. Niye?"

"Öylesine sordum. Yarın musait misin?"

"Önemli bir sahne için çizecek mekan aramaya çıkacaktım. Önemli bir şey ise..."

"Hayır. Öyleyse sonraki gün? Seninle konuşmak istediğim bir şeyler var"

"Pekala. Ama özür.."

"Önemli değil. Görüşürüz."
Yıldız yanıt dahi veremeden telefon yüzüne kapandı.
Bir süre şaşkın bir ifade ile öylece telefona baktı genç kız. Ardından uykusu ağır bastı ve Mete ile ilgili düşüncelerini kendiyle birlikte yatağına sürükleyip, rüyalarına taşıdı.

***

Öfke, pişmanlık, çaresizlik..
Mete telefonu kapatıp koltuğa fırlattıktan sonra kendisini öylece olduğu yere bıraktı ve karmaşık duyguların onu boğmasına izin verdi.
Üzerinde oturduğu parke, sırtını yaşadığı koltuk... hiç birini hissetmiyordu.
Boş boş baktığı zeminde geçmişini görüyordu.

Yıldızla ilk tanıştıkları zaman ilk günkü gibi hayranlık uyandırıyordu genç adamda.
O boyundan büyük cesarete sahip küçük kız nasıl olmuştu da bu kadar çabuk büyümüştü?
Ama yine de hala aynı deli kızdı. Hala sevdikleri için incinmekten korkmayan küçük serseriydi.
Sert görünen ama bir o kadar da duyusal olan kız..

Birlikte büyümüşlerdi. Aynı mahalle, yakın evler, birbiri ile anlaşabilen aile, günlerinin yarısından çoğu birlikte geçerdi.
Belki de bu yüzden fark edememişti... Yıldızın bir gün parmaklarının arasından kayıp gitme ihtimalini hesap edememişti.

Zaten bu yüzden kaldırmamıştı ya o şoku.
Bu yüzden kimseye haber vermeden Amerika ya kaçmıştı.
Yıldızla yüzleşemeyecek kadar korkak ve aptaldı.
Ama gerçeği reddetmek bir şeyi değiştirmiyordu.

Genç yaşta kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, dünyanın öteki ucuna kadar Yıldız'ın peşinden gelen o adam bu kadar acizdi işte. Küçük bir çocuk vardı onun da içinde.
Yüzleşmektense kaçmayı tercih eden Mete, Yıldızı bir kere kaybetmişti. Ama ikinci kez olmasına izin veremezdi.

Hala korkuyordu ama bu sefer kararlıydı. Yıldız'a her şeyi itiraf edecekti.
Neden Amerika'ya gittiğini, onu aslında ne kadar çok sevdiğini..

Artık vakti gelmişti. Yıldızı Jong Hyun a kaptırmayacaktı!

Ve bir bölümün daha sonuna geldik!
Evet 6-7 aydır yeni bölüm gelmiyor ve beni Tırpan ve meşaleler ile kovalasanız haklısınız. Üzgünüm.
Ama bende Özür amaçlı size şirin bir bölüm yazayım dedim.
Finale yaklaşıyoruz. Bir iki olay kaldı sadece. Mete itirafı yapacak gibi.. (evet son kısmı yazarken kendimi fazla kaptırıp ağladım biraz..)
Bakalım Yıldız kimi seçecek ? Yoksa Mete ve Jong Hyun... O.o
Şaka.. yada değil mi .-.

Starry NightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin