Kapısı şiddetle vurulan Yıldız, panikle uykusundan uyanmıştı. Başta ne olduğunu anlayamadı. Telefonuna uzanıp bayık gözlerle ekrana baktı. Saat sabahın yedisiydi.
Kim Ölmüştü de bu saatte genç kızın kapısını çalıyorlardı ?
Kimse ölmemişti elbet ama söz konusu durum ölümden bile ciddiydi. Yani en azından Mika için.
Önceki gece Min Hyuk onu eve bıraktığından beri, fazla şeker almış hiperaktif çocuklar gibiydi genç kız. Tüm gece gözüne uyku girmemişti ve saat yedi olup ta artık sabah olduğuna kanaat getirdiğinde, içindekileri dökmek için Yıldızın kapısına dayanmıştı.
Saat tam yediyi vurana kadar kapının önünde volta atmıştı ve kapıyı vurduktan sonra da devam ediyordu.
Sonunda sabırsızlıkla beklediği kapı açılıp ta uykusundan yeni uyandığını haykıran dağınık saçları ve yarı açık gözleri ile Yıldız karşısında belirdiğinde Mika bir an durdu ve ardından yüksek adrenalinin etkisi ise arkadaşını kucakaldı. O kadar mutluydu ki, öne gelen canlı, cansız her şeyi kucaklayabilirdi.
Yıldız bir an afalladı ve dengesini kaybedip bir iki adım geri gitti ister istemez.
"Dur, sakin ol. Ne oldu sana ? Rüyanda öldüğümü falan mı gördün ?"
Mika Yıldızdan ayrıldı ve kapıyı kapattıktan sonra heyecanlı bir ifade ile arkadaşına geri döndü.
"Dün gece! Sarhoş adam! Min Hyuk! Kyaa!!!"
Yıldız şüpheli bakışları ile kendince mantıklı şeyler söylediğine inandığı arkadaşını sözdü.
"Dün gece, Min Hyuk un sarhoş rolü oynadığı bir dizi izledin ?"
Mika hızla kafasını sağa sola salladı. Bir sürü şey söylemek istiyordu ama içinden gelen çığlık atma zıplama isteği, konuşmasına engel oluyordu.
Yıldız saçma sapan bir tahminde daha bulundu.
"Dün gece, Min Hyuk sarhoş bir adamla öpüştü?" Bir an kendi dediğini tarttı ve uykulu uykulu saçmaladığının farkına vardığında, Mika ile aynı anda "NE?!" dedi.
Mika bir anlık afallamanın ardından Yıldızın etrafında zıplamaya başladı. Sonunda pili bitince, yere çöktü ve önceki gece olanları, pembe flu bir efektle Yıldıza aktardı.
Yıldız hikayenin ne kadarı doğruydu emin olamıyordu. Ama Min Hyuk un karanlıkta parlamadığına emindi.. En azından fosforlu bir şeyler yutmadığı sürece bu imkansızdı.
"Pekala.." dedi genç kız heyecanlı arkadaşını dinledikten sonra. "Numarasını aldın mı ?" Mikanın yüzü aniden değişince cevabı duymasına gerek kalmamıştı. "Olamaz. Sakın unuttuğunu söyleme."
Mika bir süre, kalkmış kaşları, kocaman açılmış gözleri, ve büzülmüş dudağıyla, duygusal fon müziği eşliğinde Yıldıza duygu sömürüsü yapmayı denedi.
Yıldız topun yine kendisinde patlayacağını anlamıştı ve kesin cevabı verdiğini belli eden bir tonla "Hayır!" dedi. Ayağa kalktı ve parmağını, köpek yavrusu gibi bakmaya devam eden arkadaşına dikti.
"Hayır! Hayır, hayır!"
"Lütfe~n.."
"Hayır!"
"Jong Hyunu arayıp.."
"Hayır!"
"Min Hyuk un numarasını sor."
"Sana hayır dedim Mika!"
Mika arkasını döndü ve Yıldızın ayaklarının dibine sırt üstü yattı.
"Ne istersen yaparım!"
"Sadece şunu kesmeni istiyorum. Jong Hyun u asla aramayacağımı sende en az benim kadar iyi biliyorsun."
"Hayır, ben sadece numarasının hala telefonunda kayıtlı olduğunu biliyorum. Silmek için çöp kutusu imgesine tıkladığını, biraz duraksadıktan sonra iptale bastığını biliyorum.
Yıldız Mikanın söyledikleri yüzünden gerilmişti ve büyük bir suç işlerken yakalanmış gibi hissediyordu.
"Sen.."
Mika taktiğini ve dolayısıyla tavrını değiştirdi. Artık kendinden emin konuşuyordu. Yalvaran taraf değil, suçlayan taraf olmuştu.
"Ve bir şey daha biliyorum.." dedi. Kendinden emin görünmeye çalışmıştı ama çok bilmiş çocuklar gibi çıkmıştı sesi. "Asla aramayacağın birinin numarasını telefonunda saklamazsın."
***
Kızların konuşmasının üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti.
Bu bir hafta, kendinden önceki iki haftanın aksine oldukça sakin, ara ara sıkıcıydı.
CNBLUE üyeleri projeleri yüzünden oldukça meşgullerdi. Mete, FNC ile yapılan anlaşmanın yanında, bir iki özel iş almıştı. Mika, bir gün Yıldıza yalvarıyor, diğer gün tirip atıyor ve sonunda yine yalvarmaya devam ediyordu. Yıldız, Metenin boş olduğu zamanlarda ona gidiyor, Mika ile olan iddalarını kazanmak için sıkı bir hızlandırılmış Korece kursu veriyordu. Ücreti kahveydi.
Kalan zamanında kendi işini yapıyordu ki bu sakinlikte ilham patlaması yaşıyordu. Her şey normale dönüyordu sanki. Yıldız mutluydu. Artık kafası gereksiz şeylerle meşgul değildi ve sık sık eski çocukluk arkadaşı ile buluşabiliyor, istediği kadar Türkçe konuşuyordu.
Ama yine de eksik bir şeyler vardı sanki. Bazen ister istemez gözü cep telefonuna kayıyor, umrunda olmamasına rağmen saati kontrol ediyordu.
Mete'nin işi olduğu, ve Mikanın tirip attığı bir pazartesi günü, canı fazlasıyla sıkılınca televizyonu açtı ve kanalları gezerken CNBLUE'nun comeback yaptığını söyleyen bir kanalda takılı kaldı.
Yakışıklı Yong Hwa, şirin Min Hyuk, maknae Jung Shin ve burning (ateşli) Jong Hyun..
Bir kaç resim sonunda ufak bir ropörtaj. Ardından Yıldızın sonuna yetiştiği program bitmişti.
Genç kız ayağa kalktı. Küçük dairesinde ufak bir tur attı ve camdan dışarı baktı. Kafasının içindekilerden kurtulmaya çalıştı. Ama duyguları galip gelmişti.
Telefonuna uzandı. Kilidi açıp rehbere girdi.
Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Neden yaptığı umrunda bile değildi o an. Sadece aramak istiyordu ve isteğine engel olamadı.
Telefonu kulağına dayadı. Bir süre bip sesi geldi ve sonunda telefon açıldı.
Karşıdan ses gelmeyince Yıldız tereddütlü bir ton ile konuşmaya başladı.
"Alo.."
Farkındayım bu bölüm 'biraz' kısa oldu. Ama deftere yazdığımda böyle değildi.. Kalemimi değiştirmeliyim -_-) Bölüm kısa ama sonunda haftalık düzenime girmiş gibi hissediyorum. Dua edin, ne bileyim maaşaAllah deyin de böyle devam edelim :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Starry Night
Fiksi PenggemarYıldızla tanışın; O zamanında belki de sizin gibi bir hayrandı. Bu ve Manhwa yazıp kendi ayakları üzerinde durma hayali yüzünden ailesinin desteğini kibarca reddedip Kore'ye taşındı ve zaten çok beklentisi olmadığı bu ülke, Yıldız gibi bir kızın dah...