' Ne zaman imkansızı seversen
İşte o zaman gerçek seversin..'
'Özdemir Asaf'
-YUSUF-
Gözlerimi, hafta sonunun mükemmel bir sabahında huzurla aralarken, kulağımın dibinde çıs çıs çalan alarmın sesiyle tüm huzurum kaçtı. Beni uyandıran kişinin hala alarm olması ise tam anlamıyla kaderimin cilvesiydi..
Yataktan hiç çıkmak istemesem de bugün Trabzon'a gitmem gerekiyordu. Uzun zamandır projemiz olan yazlık turistik otelin ilk adımını atacaktık. Samet ile yıllardır bu konudaki çalışmalarımızın olumlu sonucunu bugün itibariyle alacaktık.
Samet benim üniversiteden dostum dediğim, kanım dediğim adamdı. Erkek kardeşi aratmayan kalbiyle, yüreğiyle ve piçliğiyle her zaman yanımda olmuştu. Kızlardan vakit kaldığında tabi! Kendisi fazla yakışıklılığından kaynaklanan çapkınlığıyla meşhurdu. Bu kıyaslamada Samet'i takip eden Onur ve Ahmet vardı. Benim ise listede adım bile yoktu! Nedenini sormayın. Yakında öğrenirsiniz..
Amca çocukları olan Onur ve Ahmet, köklü aileden gelen temelleri sağlam kişilerdi. Dedelerinin kurduğu ufak şirketi, babaları zamanla kocaman bir holdinge çevirmiş ve bugüne gelmelerini sağlamışlardı. Dört yıl önce, 'Artık emeklilik vakti geldi, çocuklarda mezun olduklarına göre işi devretmek gerek!' demişler ve şirket yönetimini Onur ve Ahmet'e bırakıp eşleriyle birlikte emeklilik hayatlarına geçişlerini yapmışlardı.
Alınan kararlarda, projelerde fikirlerini alıyorduk ve gerektiği zamanlarda sadece toplantılara katılıyorlardı. Onur ve Ahmet dört yıl önce holdingin başına geçince, bize de ortaklık teklifinde bulunmuşlardı. O dönemlerde, bir süreliğine eğitim amaçlı gittiğim yurt dışındaydım. Dönüşüm de bu ortaklık fikri benim için bulunmaz bir nimetti ve hiç düşünmeden teklifi kabul ettim.
Samet ile birlikte mimarlık bölümünün idari kısmını oluşturuyorduk. Samet daha çok, işlerin ihale kısımlarıyla ilgilenirken, ben çizimleri yapan ve fikirleri ortaya koyan taraf oluyordum. Bu otel fikri ise gerçekten ortaya çıkan en güzel proje olacaktı.
Öğrencilik zamanında proje ödevimizdi. Samet'le birlikte doğa ile bütün olan, başka yerde bulunmayacak nitelikteki bu oteli yaratmak istiyorduk. Nitekim öylede oldu. Zamanla fikir olmaktan çıkmış çizimlere dökülmüştü. Bugün ise yıllardır hayalini kurduğumuz şeyin ilk adımını atmak üzere memleketime gidecektim.
Yataktan derbeder halde kalkmış, isyan eden midemden gelen sesleri yatıştırmak için mutfağa yönelmiştim ki telefonum çalmaya başladı. Arayan kişiyi gördüğümde ise keyfim daha da yerine geldi..
"Sultanım!"
Kıkırdayan annemin sesine kurban olduğumu söylemiş miydim?
"Uşağum! Boyuna posuna kurban olduğum! Nasılsun aslan parçam? Aramasam hiç arayacağun yok! Ölünce mu arayacağsun? Zaten evlenmam diye tutturdun!"Peki ya böyle her aramasında, önce övmesine sonra sövmesine de kurban gittiğimi söylemiş miydim?
"İyiyim canına yandığım anam. Ben iyiyim de, sende artık şu evlilik konusunu açmasan. Bezdum da!"Şivemin sinir halinden dolayı değişmesini çok yakından bilen annem, beni daha fazla konuşturmadan vitesi geri takmak zorunda kaldı. Fakat bu seferde yanlış yere gitmeye başladı!
"Uyyy yoğsa buldun mi? Benda diyirum niye aramiyu anasunu ha bu uşak? De bakayum hele kim bu kiz? Bizden midur? Yoğsa elin gavurini mi buldin gelin diye? Bağa bak Yusuf, sütümü helal etmam öyle bir şeyse!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Dla nastolatkówHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...