-YAREN-
Geçenlerde, 'Herkes hata yapar, hatalar insanlar içindir' demişti annem.. Evet, herkes hata yapabilirdi ama ben yanlış yaptım! Ben, beni seven adama sırt çevirdim! Ben hayatımda yapabileceğim en kötü şeyi yaptım! Yusuf'un avuçlarımın arasından kayıp gitmesine izin verdim..
Hastaneden çıkalı on günü ardımda bırakırken, Yusuf olmadan geçen her saatimden, her anımdan nefret ettim. Kendimden nefret etmem için bir sebep daha! On gün boyunca elimde telefon Yusuf'u aramak için cesaret dilendim. Onun o huzur veren sesini duyabilmek için canımı verdim. Nedendir bilinmez ama yapamadım.. Yusuf'un çoğu kez annemle ya da babamla konuşmasına şahit olduktan sonra da hiç arayamadım.. O da beni aramıyordu.. Benden bir adım bekliyordu. Haklıydı! Sonuçta yanlışı ben yapmıştım!
Pencerenin önünde saatlerdir uçsuz bucaksız gökyüzünü seyrederken bakışlarım birden bahçe kapısına kaydı. Gördüğüm suretle oturduğum yerde sertçe irkildim. Lanet olsun! Ne zamandan beri izleniyordum?
Sinan elleri ceplerinde omuzları olduğundan daha dik bir şekilde, uzun zamandır orada olduğunu belli edercesine duruyordu. Yanına gitmekle gitmemek arasında ikileme düşmeden edemedim. Başıma gelenlerin hepsi onun suçuyken, hastaneye bile gelmemesi yanına gitmemem için bir sebepti. Buna rağmen, bütün cesaretimi toplayarak odadan çıktım. Hızlı adımlarla aşağı indiğimde ona soracağım hesapları çoktan yapmıştım. Kapıyı sonuna kadar açtığımda Sinan'la göz göze geldim. Hala bahçe kapısında bekliyordu. İçeri girmek için izin ister gibi bir hali vardı. Üzerimdeki ince hırkanın önünü kapatarak kollarımı göğsümde kenetledim. Bu hareketimle Sinan daha da kasıldı. Uzun bacakları ağır bir şekilde hareketlendi ve iki üç adımda tam önümde duracak şekilde kaldı. Sabit kalan bakışlarım oldukça donuktu. Sinan'ın bu bakışlarıma karşılık kaşlarında hafif bir çatılma meydana gelirken, hafifçe kafasını eğdi.
"Geçmiş olsun Yaren!" dedi. Geçmiş miydi sahiden? Ya da geçecek miydi? İçimde olan soruları boş verdim. Tek kaşım tıpkı onun gibi havalandı.
"Niye geldin Sinan? Eminim iyi olduğumu adamlarından öğrenmişsindir. Yoksa öğrenmedin mi?"
Dudaklarımda oluşan alaylı kıvrım Sinan'ın cevabıyla düz bir çizgi şeklini aldı. "Kendim ziyaret etmek istemiş olamaz mıyım?" diye sordu. Kollarım iki yanıma düşerken hafifçe araladım. "Ziyaret ettin, iyiyim gördün. Şimdi gidebilirsin!" dedim ve kapıyı yüzüne kapatmak için geri adım attığımda, "Yaren!" dedi. Oralı olmadım. Kapıyı kapatmama engel olan eli sertçe zeminle buluştu. Ne yapıyorsun dercesine gözlerine baktım. Sinan Aslan belki de ilk kez mahcup bir bakışla bana bakıyordu.
"Ben üzgünüm.." dedi.
"Üzgünsün?" Şaşırmadan edemedim. Günlerdir dengesiz olan benliğimin etkisiyle kısa bir an için gülümsedim. Bu ruh halimin geçişine şaşıran Sinan, o mahcup tavrından hızla gerçek kimliğine büründü. Gülümsemem dudaklarımda ansızın dondu. "Gerçekten mi? Sinan Aslan üzülebiliyor muydu?" dediğimde yana eğik duran kafasını dikleştirdi.
"Bir kalbim olduğunu unutuyorsun!" dedi. Tek elimi ona doğru kaldırıp salladım. "Ah evet! Buzdan kalbin olduğunu her defasında unutuyorum! Affet lütfen!" dediğimde dudakları kıvrıldı.
"Bunu hatırlaman güzel tabi.." dedi ve eliyle kalbini işaret etti. "Buzdan kalbim olmasını yani.." dediğinde gözlerimi devirdim. Az önce kafamda sıraladığım hesap sorma olayını devreye sokmak için, "Cidden Sinan? Ne istiyorsun? Üzüldüğünü söylemekten başka?" dedim. Ellerini ceplerini sokuşturdu. Kafasını iki yana salladı.
"Bütün bunları engellemek adına her şeyi yaptım Yaren! Yıllardır seni korudum!"
"Sen beni korumadın! Beni ateşin içine atan sensin Sinan! Söylesene, neden ben? Lanet olası hayatında neden bir başkası değilde ben? Neden bu pis dünyana beni soktun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Teen FictionHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...