'Kaderimi Ben Seçmedim
Rabbim İkram Etti..'
-YAREN-
Bahçedeki o mükemmel kahvaltı, babaannemin beni kovalamasıyla son bulurken, onca efor sarf etme sebebine yediklerimin tamamı erimişti. Zayıflamak için çok etkili bir yöntem olan bu koşmanın üzerine eve döndüğümde sedirlerden birini yığılıp kalmıştım. Son iki saattir yaptığım tek şey, sağ tarafımdaki etlerim ağrıyınca sol tarafıma doğru yatmaktı. Sol tarafım uyuşunca başka pozisyon alıp devam etmekti. Ben şekilden şekle girerken, Sevim elinde hazırladığı koca sepetle tepemde bitti. "Yatmaya mı geldin?" Gözlerimi hiç açmadan uyuyormuş numarası yaptım. Yaptığımla kaldım. "Uyumadığını biliyorum Yaren! İki saattir bütün yatma şekillerini denedin. Sıkılmadın mı?"
Tek gözümü açarak kaşlarımı çattım. Şuan nasıl bir görüntü sergilediğimi merak ediyordum. Bana göre, Sevim'i korkutacak, başımdan savacak bir görüntüydü. Çünkü hem kaşlarımı çatıp, hem tek kaşımı kaldırıp hem de sağ gözümü açıp sert bir görüntü sergilediğimi düşünüyordum. Düşüncelerime tercüme olan sevgili kuzenim beni yanıltırcasına alaylı bir bakış attı.
"Ananemin buruşmuş kıymetlisine benziyorsun!"
İki gözümü şaşkınlık içinde açarak yattığım yerden hızla doğruldum. "Benzetecek başka bir şey bulamadın mı?" Sesimin tiz çıkmasından dolayı suratında memnuniyetsiz bir ifade belirdi. "Ne yapayım? Benimki henüz buruşmadı!" Karşımda arkasını dönerek kalçasını sağa sola doğru kahkaha atarak salladı. Elimi hızla öne doğru savurunca salonun çıkış kapısına ışınlandı. "Kıymetlini kaldır da tepeye gidelim. Sıkıldım evde oturmaktan!"
Kıymetlim bana kıymetlimdi. İster yatırırdım ister yün yorganlara dolardım. Ağız tadıyla rahat vermeyen kuzenime söverek yerimden kalktım. Kıymetlimde uyuşmuştu! Ayaklarımı sürüye sürüye peşine takılırken tepeye gitme fikri cazip gelmeye başladı. Çocukluğumuzdan beri kaçıp gittiğimiz, deli gibi eğlendiğimiz, çocuk aklıyla evcilikler oynadığımız güzel bir tepeydi. Her gitmemizde köy yerindeki tek bakkalımız olan emektar Rasim amcayı delirtme işi de Gülsüm'e kalırdı.
Gülsüm'ün yanımızda olmaması Rasim amcayı delirtmeyeceğimiz anlamına gelmezdi. Zavallı adamı yine delirtmiş, bin bir oyunlarla ne kadar abur cubur varsa alarak soluğu tepede almıştık.
Paketin içindeki son jelibonu tam ağzıma atacağım sırada Sevim'in çığlığa benzer sesiyle yerimden sıçradım. Ağzıma doğru gitmesi gereken jelibon rotasını şaşırıp yere düştü. Toprak zeminde yuvarlandı, yuvarlandı ve kayalıkların arasına doğru süzülerek gözden kayboldu. Oyuncağı elinden alınan çocuk gibi dudaklarımı büzmekten kendimi alıkoyamadım. Ziyan olan jelibonumun ardından içli içli bakarken, Sevim ağzının kenarına sokuşturduğu gofret sebebine boğuk boğuk konuşuyordu. Anlamsızca suratına baktım. "Ne oldu yahu? Senin yüzünden elimde kalan son kolalı jelibonumu, uçurumlara kurban verdim!"
"Yaren ben çok salağım kızım ya!" Onu herkes biliyor!
Yandan bir bakış atıp gözlerimi devirdim. Poşetin içinde başka jelibon arayışına başlarken, "Bana bilmediğim bir şey söyle!" dediğimde elimdeki poşeti sinirle çekti. Ganimetlerimi ele geçiren hain kuzenimin suratına baktım. Bütün ağzını kaplayan gofret tozu, suratında şapşal bir görüntüye neden olurken, bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Halinden bir haber olan sevgili kuzenim, "Ya kayıt için birkaç eksik evraklarım vardı. Havaalanında unuttum. Kahretsin!" diyerek sevdiğini ellere yar etmiş gibi dizlerini dövmeye başladı.
"Abartma Sevim! Dönünce tekrar çıkartırsın daha zamanın var." İçini rahatlatmak için çözüm yolu sıralıyordum ki, bizim kız meğerse asıl olayı sona saklamış. "Diplomam da içindeydi Yaren!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Teen FictionHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...