-YUSUF-Hiç bulunmak istemediğiniz bir ortamda bulundunuz mu?
Hani suratınızda zoraki bir gülümseme olur ama herkesten saklamaya çalıştığınız ruhunuz son nefesini vermek üzeredir.. İşte, tamda o durumdaydım..
Uzun masanın etrafında sağlı sollu ayrılmış, bizimkilerin toplantı öncesi yaptıkları kriterlere zorla kulak vermeye çalışıyordum. Ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Çünkü, zapt etmeye çalıştığım bir adet öfkem vardı. Öfkemi dizginlemeyi başaran kadınım henüz gelmediği için şuan tehlike arz ediyordum. Bu durumumu çok iyi bilen adamlarım ise bana bulaşmıyordu.
"Sakin misin kardeşim?"
Ahmet'in sorusu üzerine bakışlarımı çevirdim. Genelde iyi misin diye sorulurdu. Lakin Ahmet'im yerinde bir soru sormayı yine başarmıştı. Suratında ciddilik ve alaylı bir ifadenin karışımı vardı. Kafamı yavaşça salladım. "Sence?" dediğimde tek kaşı havalandı.
"Affet sormam hataydı. Nasıl yaptım bunu inan bilmiyorum!" dedi elini suçlu gibi kaldırarak. Bakışlarım bu sefer tam yanında oturan ve adice sırıtan Samet'e kaydı. Çatık duran kaşlarım daha da çatıldı. Parmağını kendi suratına götürüp kaşlarını işaret etti.
"Söylemedi deme ama, kırışıkların artacak." Ne kadar adi bir dostum olduğunu daha önce söylemiştim, dimi? "Beğenen öyle de beğenir!" dedim.
"Aman ne klişe bir laf! Kulaklarım kanadı.."
"Sen sakin ol dostum. Valla Gülsüm'e olan sinirimi Ali'den çıkartırım!" diye araya giren Onur, dikkatimden kaçmayan homurdanmasıyla sırtını sandalyesine dayadı. Kollarını göğsünde birleştirirken, Samet elindeki kalemi Onur'un önüne doğru fırlattı.
"Ne oldu Onur'um? Ağır ablamız yoksa yine elletmedi mi?" diye sordu. Hadi Onur, dal oğlum! Söz veriyorum arkandan geleceğim!
Onur sert bir bakış attı. "Eben diyorum, nasıl?" dediğinde bütün hayallerim hayal oldu. Bırak ebeyi Onur! Vur koçum!
Samet, her zamanki keyifli gülümsemesini sundu. "Sayenizde kulakları çok çınlıyor!" dedi. Onur, durumu hazmedememiş tavrıyla oturduğu yerde kıpırdandı. Beyaz teni kızarmaya başladığında ardından gelecek hamleye hazırdım. Yaklaşık beş saniye sonra sesli bir nefes alıp verecek ve her ne olduysa anlatmaya başlayacaktı. Ve sonra..
Onur derin bir nefes alıp verdi!
"Bu hatunun garezi bana yemin ederim!" dedi. Demiştim dimi? Suratımda alaylı bir ifade belirirken, Onur görmezden gelerek anlatmaya devam etti.
"Geçen gün, iş çıkışı buluşalım dedim. Başta tamam dedi sonrada dersinin olduğunu hatırladı ve reddedildim! Ulan bende gideyim ders çıkışı yakalarım, kıstırırım nasıl olsa dedim. Neyse gittim tabi. İçeriye girdim, gözlerim Gülsüm'ü arıyor. İçeride beş on kişi falan var o saatte. Sonra birde ne göreyim?"
Onur kızarmaktan patlamak üzereydi. İri mavi gözleri açıldıkça açıldı. Yemin ederim şuan güne gelmiş hatunlar gibiydik. Elimizde sadece kısır tabakları eksikti. Hepimiz masaya eğilmiş pür dikkat Onur'un ağzından çıkacakları heyecanla bekliyorduk. Adamım yumruk yaptığı elini masayla buluşturdu.
"Aga, herif almış Gülsüm'ün bacağını atmış omzuna! Oğlum beni görecektin kanım damarlarımda kaynadı kaynadı ve patladı! Herifin üzerine nasıl uçtum bilmiyorum! Herif yumruklarımın arasında savunma sanatı bu beyefendi diye bağırıyor ama duyana aşk olsun. Ulan öyle savunma sanatı mı olur? Bacak omuzda neyin sanatı bu!?"
Şu durumda kahkaha atacağım hiç aklıma gelmezdi. Onur'un suratına baktıkça gülüyor, adeta bütün öfkeme perde çekiliyordu. Samet gülüşlerine son verirken, elini Onur'a yeter anlatma dercesine salladı. "Valla benim bildiğim güzel bir sanat var!" dedi. Bir kahkaha daha savurdu. "Dur daha bitirmedim!" diye araya girdi Onur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Teen FictionHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...