-YAREN-"Kaç gündür buradayız?"
Hırıltılı sesim koca sessizliği bozarken, Yusuf yerinde kıpırdandı. Her nefes alışım, ciğerlerimde bir kütle varmışçasına rahatsızlık veriyordu. Uyandığımdan bu yana tavanı seyretmem sadece utancımdandı ve bunu bilen Yusuf, hiç üzerime gelmemiş doktora bile haber vermemişti.
"Bugün dördüncü gece.." dedi. Sesindeki yorgunluk kendini o kadar çok belli ediyordu ki, vicdanım tekrar, 'Hepsi senin suçun! Eserine iyi bak Yaren!' diye sesini yükseltti. Sadece iki saatlik zevk için ona bunu yaşatmaya değer miydi? Lanet olası kahvemi evimde içemez miydim? Kızlarla çardakta otursak sohbet etsek aynı tadı alamaz mıydık?
"Kızlar.." dediğimde çene kaslarında dalgalanma oluştu. Beni telaşlandırmak istemediği her halinden belliydi. Canımın acısına aldırmadan yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Yusuf kalkmamı engellemek için hafifçe omzuma baskı uyguladı. "Sakin ol." diyen sesinin vurgusu o kadar sertti ki, iliklerime kadar buz kestim. Titreyen dudaklarım güçlükle aralandı.
"Onlar iyi dimi?" Dudaklarını birbirine bastıran Yusuf, cümleye nasıl başlayacağını bilemez tavrıyla gözlerime baktı. "İyi merak etme!" dese de, yalan söylediğini çok iyi biliyordum. Bayılmadan önce Gülsüm'ün yerde cansız yatan bedeni ansızın gözlerimin önünde belirdi. "Gülsüm!" diye inlediğimde Yusuf yanaklarımı iki eliyle kavradı.
"Bana bak Yaren!" dedi. Kafamı iki yana sallayarak gözlerimi sımsıkı kapattım. Bakmak istemiyordum. Acı gerçeği öğrenmek istemiyordum. "Yaren! Herkes iyi, gerçekten iyi. Yasemin ve Sevim bir gece kaldılar sonra taburcu oldular." Gülsüm'den bahsetmesini sabırsızlıkla beklerden, "Gülsüm." dedi ve sustu. Derin bir nefes bıraktı. "Gülsüm'ün aldığı darbe kafasına olduğu için doktor uyutma kararı aldı. Beyninde ödem oluşmuş.."
"Hepsi benim suçum!"
"Hayır!"
"Evet! Hepsi! Bütün bu olanlar, kızların başlarına gelenler! Hepsi benim hatam!"
"Ağlama lütfen.." Yusuf yaşlarımı silmek için hareketlendiği sırada ağladığımı anlamam, ruh halimin iyice çöktüğünü gösteriyordu. Bunların hiçbirini hak etmeyen adamıma pişman dolu gözlerimle baktım.. Söyleyeceklerimi anlamış gibi yavaşça kafasını sağa sola doğru salladı.
"Sakın!" dedi.. Bir damla yaş daha süzüldü parmak uçlarına.. Söylemek istediklerim dilimden bir çırpıda dökülüverdi.."Çok özür dilerim.. Yusuf ne istersen söyle! Yeter ki, öyle bakma!"
Bakışlarımı güçlükle Yusuf'un keskin mavilerine kenetledim. O bakışlar beni diri diri yakacak ateşin sinyalini veriyordu. Ve ben, o ateşe göz göre göre adım attım.
"Gözlerindeki acıyı, pişmanlığı görebiliyorum ve bunu görmek beni öldürüyor. Arkadaşlarım benim yüzümden canlarından oluyordu. Kardeşin benim yüzümden az kalsın ölüyordu. Ben bu yükle nasıl senin yüzüne bakarım? Nasıl ellerini tutabilirim? Nasıl hayatında kalabilirim?"
"Yeter artık!"
Yusuf'u tanıdığımdan bu yana ilk kez sesinin bu kadar yüksek çıktığına şahit olurken, çıkan ses odanın duvarlarına çarparak kayboldu. Oturduğu sandalyeden hızla kalkıp yanımda bir dağ gibi yükseldi. Korku bedenimi sahiplenircesine sardığında, Yusuf kocaman araladığı gözleriyle üzerime bir karabasan edasıyla eğildi.
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Günlerdir gözlerini aç diye, bana bak diye, saniye bile olsa sesini duyayım diye ölüyorum ben!"
Göz kapaklarını saniye kırpmadı. Bütün yüz kasları sinirden titriyordu. Olduğundan daha da sinirli bir hale bürünmesi, bünyemde normal kalan hiçbir hücre bırakmazken, sesi tekrar yükseldi. "Lanet olası yerde seni öyle bulmak beni hale soktu biliyor musun? Kollarımın arasındaki ölü bedenini nasıl taşıdım haberin var mı? Ben hayatta kaldıysam, bana geri döndüğün için! Anladın mı beni? Hatalarımız bizi yenilgiye uğratmaz Yaren! Aksine güçlendirir. Bunu benden iyi bilmen gerekiyordu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Teen FictionHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...