Sadece Gülüşümü Yakala..
Öfkem Ağır Gelir Sana..-YAREN-
'Öfke rüzgar gibidir, bir süre sonra diner ama birçok dal kırılmıştır bir kere...' der, Mevlana.
Yusuf'un öfkesi bir fırtına gibi ortalığı dağıtırken, bu duruma seyirci olarak kalmaktan ve kırılan o dallardan biri olmaktan başka bir tepki veremedim. Onu tanıdığımdan beri, hiç bu kadar öfke kontrolünü yitirdiğine şahit olmamıştım. Bu durum bende ayrı bir yıkıma neden olurken, bundan sonra yolumuza nasıl devam edeceğimizi kestiremiyordum. Korkuyor muydum? Hem de çok..
Sinirlendiği haklı yerler söz konusu olsa da, Samet gibi bir dostunu silecek kadar ileriye gitmesine anlam veremiyordum. Her şeyden çok değer verdiği kardeşini, tanıdığı kardeşim dediği adama emanet etmesi kadar doğru bir şey yoktu. Tabi bana göre yoktu..
"Özür dilerim.." Samet'in donuk sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Koltukta ağlamaktan içi dışına çıkan Yasemin'in önünde eğilmiş, teselli etmeye çalışıyordu. Bu durumda kim kimi teselli edebilirdi?
"Affetmeyecek bizi Samet! Kızacağını tahmin ediyordum ama.." Yasemin cümlesini devam ettiremeden bir hıçkırık sesi daha süzüldü dudaklarının arasından.. Acı çekiyordu. İkisi de, hatta üçü de hatta ve hatta hepimiz acı çekiyorduk. Çünkü aralarındaki bağ çok kuvvetliydi. Yusuf'un Samet'i silme gibi bir durumu söz konusu olursa, yıkılan sadece Samet olmayacaktı. Onur'un gözlerindeki korkunun sebebi buydu. Ahmet'in olanlara karşı ne diyeceğini bilememesinin sebebi de buydu. Kardeşlik bağlarının kopmasını hiçbiri istemiyordu..
"Sakinleşin artık! Adamın derdini anlamadınız mı? Size veya aşkınıza karşı gelmedi ki! Tek derdi, bu durumun ondan gizlenmiş olmasıydı." Ahmet oturduğu yerden benim söylemek istediklerimi söyledi. Dediklerinde çok haklıydı. Sağ bacağının üzerine parmaklarıyla ritmik bir şekilde vurdu. "Hoş kim olsa sinirlenirdi!" dedi.
Samet'in kızgın bir boğayı aratmayan gözleri anında Ahmet'i buldu. Bir Yusuf vakası daha Ahmet yüzünden hararetlenmek üzereydi. Alındığını dostunun yüzüne karşı söylemek şuan için iyi bir fikir olmasa da, Ahmet lafını esirgemedi. Samet, eğildiği yerden hızla kalktı. "Anlamıyorsunuz değil mi?" Kafasını ağır bir şekilde sağa sola doğru salladı. "Haberiniz olmadığı halde size bile sırt döndü! Olsaydı ne olacaktı sanıyorsunuz?" Samet'in pişmanlığı, hüznü, tükenmişliği gözlerinin maviliğini soldurmaya yetmişti. Sıkıntılı bir nefes koy verdi. Onur sabit durduğu yerde hareketlenerek Samet'e doğru ilerledi ve güven verircesine elini omzuna doğru uzattı.
"Yusuf oğlum bu! Aşkın kitabını yazan adam! Bak gör, her şey iki güne eskisi gibi olacak.."
Onur, içten gelen bütün samimi sözcüklerini Samet'e söylerken, takılı kaldığım tek nokta Yusuf'tan aşkın kitabını yazan adam olarak bahsetmesiydi. İçimde oluşan kıskançlığın ne yeri nede zamanıydı. Kafamı hafifçe silkerek, toparlanmaya çalıştım. O sıra Ahmet oturduğu yerden kalktı ve o da Onur gibi dostunun boşta kalan omzuna elini uzatarak sıktı.
"Yusuf'un saman alevi sönsün. Sönmezse icabında söndürürüz kardeşim. Ayrıca, kardeşiz oğlum biz! Birimiz boka battığında, diğerimiz ne zaman seyirci oldu?"
Samet sağına ve soluna aldığı kardeşlerinin gücüyle ayakta duruyordu. Kollarını yana açtı ve koca iki adama kendi ortada kalacak şekilde sarıldı. Gözlerimdeki yaşlar sebebiyle görünüşüm bulanık olsa da, Samet'in gözlerimin içine baktığında aklından geçenleri okumam saniyelerimi almadı..
Dostları sağında ve solunda onun yıkılmaması için güç verse de, arkasını güvenerek yaslayacağı dostu yoktu. Bu sebepten dolayı, bir yanı artık hep yarımdı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Teen FictionHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...