'Bazen Kısa Bir Merhaba,
Çok Şeye Kapı Açar..'
-YAREN-
Gerçekten mi? Neredeyse kalp krizinden ölecektim. Ramazan abi resmen avını bekleyen bir aslan gibi yaklaşıyordu. Oturduğum yerden hızla kalkıp tam bağıracağım sırada ellerini yakalanmanın telaşıyla iki yanında kaldırdı. "Korkma Yaren'um benum!" Görüntüsü ne kadar mahcup olduğunu belli etse de, sinirlerime hakim olamadım.
"Ramazan abi aklım çıktı! Ne diye sessizce yaklaşıyorsun? Hem sen bizi mi takip ettin?" Yüksek çıkan sesim dağlarda yankılandı. Ağır adımlarla yanıma yaklaşırken, suratında bir gülümseme meydana geldi. Boynunu suç işleyen bir çocuğun üzüntüsüyle büktü. "Merak ettum, peşinuza takıldum. Kötü mü etmişum?" Ellerimle suratımı sıvazlayarak derin bir nefes aldım. Bu adama bir şekilde Rabia olmadığımı ispatlamak zorundaydım. Sesimin gayet sakin çıkmasına özen göstererek, "Ramazan abi bak gerçekten bu durumun beni rahatsız etmeye başladı laf söz olur milletin azgını toplayamam!" diyerek beni anlamasını umut ettim. Etmemle kaldım. Hiçbir şey demeden başını sağa sola doğru hızla sallamaya başladı. Elleriyle başını tutuyor, ağzının içinde bir şeyler geveleyerek inliyordu.
"Ben Rabia değilim! Daha önce de dedim beni onun yerine koyamazsın değil mi?" İkna edebilmek için türlü planlar kurarken, kafasını kaldırdı. Gözlerinin birden karardığını gördüm ve ne olduğunu anlamadan hızla üzerime yürümeye başladı.
"Senda gideceğsun! Onun gibi benu bırakacağsun!"
Gitmeyi bilmem ama, Ramazan abinin elleri arasında can vereceğim kesindi! Hem bağırıp hem de omuzlarımdan sarsmaya devam ederken dayanamayıp hırsla göğsünden ittirip bağırmaya başladım.
"Vazgeç artık Ramazan abi! Ben Rabia değilim! Ben senin sevdiğin, o kız değilim!"
Nefesim bir taraflarımı zorlarken nereden geldiğini anlamadığım bir güç tarafından geriye doğru çekilerek rüzgarın esiş yönüne doğru savruldum. Allah'ın deli kuluna bu kadar bağırırsam kurban olduğum mevlam da böyle beni savurttururdu!
Yere düşmemek adına canla başla dengemi sağladığımda beni savuranın bir çam yarması olduğunu anladım. O çam yarmasının Ramazan abiye attığı kafayla dudaklarımdan kaçan çığlığı engelleyemedim.
"Lan haysiyetsiz herif! Kuytu köşede kızı sıkıştırmak ne demek ulan?"
Biri kahraman mı dedi? Hayatımın maço kahramanı Ramazan abinin suratına imzasını atmak üzereyken güçlükle "Dur lütfen! Yapma!" diyebildim. Sesimin titrekliği adama ulaştığında eli havada asılı kaldı. Ağır bir çekimde kahramanım bana doğru kafasını çevirdi ve gözlerimiz buluştu. Böyle bir buluşma olamazdı!
Az önce ben bu adama çam yarması diye hakaret mi etmiştim? Halt etmişim! Bu taşa, bu cengavere, çam yarması diyeni Rabbim çarpardı. Galiba bende çarpılmıştım ki, hareket etme yeteneğimi kaybetmiştim. Oksijenin bol bulunduğu yerde ciğerlerime hava gitmemesi normal miydi? O gözlerin rengi neydi Allah aşkına? Onu da boş ver! O kıyafetinin altında, 'Merhaba bende buradayım!' diyen kaslar gerçek miydi? Ah midemdeki bu hareket de neydi?
Aman Allah'ım! Yoksa beklenen an bu an mıydı?
'Yok artık Yaren kendine gel! Fazla jelibon yemekten bozduğun midenin hareketleri ne zamandan beri aşk oldu?' diyen iç sesime hak verdim. Sonuçta iç sesim haklı olabilirdi. Şuan şimşek çakması, eşliğinde gök gürlemesi ve akabinde yağmur yağması da gerekmez miydi? Okuduğum romanların gerçeklik payı hiç mi yoktu?
Az önce adamın beni savurmasıyla beynimi de o hızla bir yerlere düşürmüş olmalıydım. Zira beynim görevini yapamıyordu!
Bu adam neden bu kadar sinirli bakıyordu? Sonuçta benim bir suçum yoktu! Aman o öyle bakacaksa ben dünyadaki bütün suçları üzerime almaya razıydım. Yalan yok, şuan evlenme teklifini bile beklemeden bu adamla nikah masasına otururdum. Memurun lafını ağzına tıkayıp, evet diye bağırırdım. Kızımızın adı İmran olabilir mi? Ama gözleri sana benzesin. Saçları da sarı olabilir. Çünkü senin saçlarının sarısı gerçekten çok güzel..
Saçma sapan hayallerimle mücadele halinden mağlup çıktım. Hepsi hayaldi. Hayalim gerçek olamayacak kadar gerçeklikten uzaktı! İlk sorusunu anlamadığım için susmaya devam etsem de, bu sefer tok tuttuğu sesiyle, "Kim bu herif? Bir şey yapmadı değil mi?" diye sordu.
Ah seni sarı şeytan! Yaptı ama o değil, sen yaptın!
İçimden geçenleri dışarı yansıtmakta hala güçlük çekiyordum. Suratına ayran budalası gibi bakmaya devam ederken, çattığı kaşlarıyla "Konuşabiliyor musun?" diye sordu. Sen iste gece gündüz hiç susmadan konuşarak, rekorlar kitabına adımı yazdırırım yakışıklı!
İçimden geçen bu kadar güzel konuşmayı dışımdan koskoca, tek bir kelime dahi olmayan şeyle yanıtladım. "Hı?"
Yok artık! Onca hayal kur, aşkını dağlara taşlara haykır ama adama gelince hı! O an yer yarılsa da, bende içine pata küte düşsem diye düşünürken, son bir gayretle bu sefer ciddi anlamda beynimden geçen cümleleri toparlamaya çalıştım. Tabi ki toparlayamadım!
"E-evet! Yani iyiyim. Sanırım iyiyim evet evet harikayım! Az öncede iyiydim! Kötü olmamı gerektirecek bir şey yoktu. Ramazan abi bana bir zarar vermez. Sadece fazla tepki gösterdim. İstemeden sesimi yükselttim."
Lanet olsun! Kalemim mimarlık olsa da, içimde yatan bir edebi ruhum var diye hava atan Yaren neredeydi? İki cümleyi bir araya getirmek bu kadar zor muydu? Bu adam neden hala suratıma sinirle bakıyordu? Çattığı kaşlarını alaylı bir şekilde kaldırdı. "Uzaktan hiçte öyle durmuyordu ama!" dedi bay ukala!
Dışı taş, içi öküz olanlardan mıydı? Olsundu! Böyle de sevilesiydi..
Durumu toparlamak amacıyla derin bir nefes alarak bütün bedenimi mümkün olduğu kadar rahatlattım ve anlatmaya başladım. Elin adamına neden anlatıyordum onu da pek anlamış değildim ama dilim benden bağımsızlığını çoktan ilan etmişti. İki cümleyi bir araya getirmenin keyfiyle durumu en başından anlatıyordum. Tabi onun beni dinlediğinden ya da anlattıklarımı anladığından pek emin değildim. Bakışları çok farklıydı. Bedeni karşımda olsa da içindeki özü bu dünyada değilmiş gibiydi. Bu detaya pek takılmadan konuşmayı sonlandırdım. Resmen konuşmaktan yorulmuştum. Son olarak, "Dediğim gibi sıkıntı yoktu. Ama teşekkür ederim!" dediğimde birden irkildi. Sessizce suratıma bakmaya devam ediyordu. Teşekkürüme yanıt olarak bakmaktan başka bir eylemde bulunmadı. Adamın ciddi anlamda öküz olduğuna kanaat getirdiğimde artık gitmem gerektiğini anladım. Bu aşk burada biter arkadaş!
Olduğum yerde umutsuzca kıpırdandığım arada bariton sesiyle, ödümü bir taraflarıma kaçırdı.
"Adın ne?"
Hayır bu öfkenin sebebini anlasam yardımcı olacağım ama inan öküzlüğüne elimden bir şey gelmiyor! demek isteyen yanımı güçlükle bastırdım. Kuruyan dudaklarımı ıslatarak, sakin çıkmasına özen gösterdiğim sesimle, "Yaren, adım Yaren!" dedim.
Karşımdaki adam usta ellerden çıkan heykel gibiydi. Birden irkildi. O keskin yüz hatları gevşedi. Bakışları yumuşadı. Sanki demek istediği çok şey varmış da neresinden başlayacağına karar veremiyormuş gibi bir havası vardı. Adamın halinden ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, birkaç adım daha atarak tam karşımda durdu ve elini az önceki kabalığına rağmen kibarca uzattı. Derin bir nefes daha aldı ve o dudaklarından beni benden alacak kelimeleri döktü..
"Beklemenin bu kadar güzel olduğunu bilmezdim Yaren! Memnum oldum. Yusuf, bende Yusuf!"
-Bölüm Sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Teen FictionHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...