^^Canım Cennet Çeksin Diye Sanki Gözlerin..^^
-YAREN-
Masamın üzerinde duran minik takvime bir çentik daha attım. Bugün işe başlayalı tam üç ay dolmuştu. İşe başladığım ilk gün o bir ay nasıl geçecek diye düşünen ben, üç ay gibi uzun bir zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamamıştım. Bir ayın sonunda Yusuf'un odasından ayrılmak zorunda kaldım. Yusuf'un gözleri gitme lütfen dercesine bakıyor, benim gözlerim ise bırakma o zaman diye karşılık veriyordu. Saçma sapan sessiz diyaloğumuz, Samet'in beni sürükleyerek odama götürmesiyle son bulmuştu. Odamın Yusuf'un odasından hiçbir farkı yoktu. Aynı dizayn şeklinde yerleştirilen eşyalar, mükemmel bir manzaraya sahip olmasına rağmen, artık kafamı kaldırdığımda göremediğim manzaram olmadığı için beni pek cezbetmiyordu.
Geçen bu üç ay içinde, Yusuf ile sohbetimiz oldukça ilerlemesine rağmen hala duygularımızda ele avuca gelir bir ilerleme olmadı. 'Her şey zamanla olacak Yaren!' diye kendimi her gün her an telkin etsem de, onun yanında olma isteğim ağır basıyordu. Ondan bir atak bekliyor olmam, kendimi naza çektiğim anlamına gelmezdi. Ona nasıl yaklaşmam gerektiğini tam anlamıyla çözemiyordum. O çok farklıydı. Öfkeliydi ama öfkesi saman alevi gibiydi.. Bir bakışıyla öfkesini unutabiliyor ve unutturabiliyordu. Ağırdı ama o ağırlığının altında çok naif, deli dolu bir adam yatıyordu. Çok sık gülmezdi ama bir kere güldüğünde ise sizi bütün hayattan soyutlaştıracak etkiye sahipti. Hele o bakışları.. İnsanın içini hem buz tutturuyor, hem kor ateşlerde yanmanızı sağlıyordu.. Belki de ben aşık olduğum için her şeyini mükemmelleştiriyordum. Bazen kendi dünyamda kurguladığımı bile düşünür hale gelmiştim. Abartıyor olabilirdim. Kendi kendime bazı şeylere anlamlar yüklüyor olabilirdim. Bu düşüncelerimi yok edemiyordum ta ki, bundan üç hafta önce Yusuf'un bana söylediklerine kadar..
Her bayram olduğu gibi bu senede ailece babaannemin yanına gittik. Bayramın ilk günü babaannem köyün eşraflarından en yaşlısı olduğundan dolayı gelenimiz çok olurdu. O günde gelen giden ağırlamaktan resmen son nefesimi verme durumuna gelmiştim. Ellerim işte güçte olsa da, aklım fikrim oynaşma kısmındaydı. Tabi oynaşabileceğim adamı düşünmemek imkansızdı. Yusuf, Trabzon'daki işlerin takibini yapmak amacıyla bizden iki gün önce gitmişti. O gün, bayramımı kutlamak amacıyla aradığında, hissettiğim heyecanı yanında bile hissetmemiştim. Çünkü, Yasemin'le birlikte bize gelmek istediğini söylemişti. Böyle bir teklif reddedilir miydi? Edilmezdi! Bende etmedim. Kendim için istediysem ne olayım. Sonuçta misafirin başımızın üzerinde yeri vardı. Yusuf gibi misafirin ise kalbimde her zaman yeri vardı..
Yasemin'le bu geçen süre içinde o kadar çok samimi olmuştuk ki, Yusuf'un bütün bilinmeyen sırlarını kardeşi sayesinde öğrenebiliyordum. Mesela bu zamana kadar bir sevgilisi olmadığını öğrendiğimde resmen adamı bağrıma sokasım gelmişti. Masum yârim resmen beni bekliyormuş gibiydi..
O gün, kapıyı açtığımda karşımda iki dirhem bir çekirdek, elinde çiçeği ve tatlısıyla bekleyen bir Yusuf bulmayı beklemiyordum. İçimde oluşan tarifsiz bir mutlulukla gülümsemekle yetinirken, adam elindeki çiçekleri anneme uzatmasıyla hayallerimin ardından el sallamakla yetindim. Öbür elinde tuttuğu tatlıyı elime tutuşturdu. "Biraz tatlı yemeye ihtiyacın var gibi duruyor!" dedi. Cinayet kaç yıldan başlıyordu?
Ailemle ayaküstü tanışmalarının sonunda, salona geçen Yusuf babaannemin sorgulayıcı bakışları altında eline uzanarak öptü. Babaannemin bakışları anında beni buldu ve göz kapaklarını ağır bir kafa sallama eşliğinde kapattı. Bu onay verdim demekti! Gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Yasemin kıkır kıkır yanımda beni daha fazla nasıl sinirlendirmenin yolunu arıyordu. Kolunu dürterek susmasını sağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)
Dla nastolatkówHuzurun diğer adı,gözlerinin cennet yeşiliydi.. Bakışları tıpkı Karadeniz'in hırçın dalgaları gibiydi. Asi ama insanı kendine bağlayan, aşık eden, hayat veren.. Parlak dalgalı saçlarını, rüzgara karşı savurduğunda, etrafını esir alan kokusu adeta şü...