[story, jaehyun]
Burnuma dolan eşsiz kokuyla araladım gözlerimi. İlk olarak yanımda tüm masumiyetiyle uyuyan Taeyong'a baktım. Gözleri sıkı sıkıya kapalıydı, dudakları hafifçe aralanmıştı ve nefes alışverişi düzenliydi, kesinlikle uyuyordu.
İçinde bulunduğumuz odada göz gezdirdim sonrasında. Taeyong'un yokluğundaki haline kıyasla çok daha güzeldi.
Kolumu Taeyong'un belinden kaldırarak elimi saçlarına götürdüm ve parmaklarımı saçlarında gezdirdim. Saçları çok yumuşaktı, cildi gibi.
Aynı zamanda, bedeni şartlar ne olursa olsun hep soğuktu. Buna anlam veremiyordum.
Gözleri hafifçe aralandığında, elimi saçlarından çekmedim ve gülümsedim.
"Günaydın."
Gözlerini tekrar kapatıp hafifçe gülümsedi.
"Günaydın."
"İyi uyuyabildin mi?" diye sordum kısık bir sesle.
"Evet, sen?" dedi fısıltıya yakın bir ses tonuyla.
"Hayatım boyunca böyle güzel bir uyku çekmemiştim," dedim gülümseyerek.
Gözlerini açtı ve gülümsedi. Elini yanağımın üzerine koydu, hafifçe güldü.
"Teşekkür ederim Jaehyun. Her şey için."
"Teşekkür etme," dedim gülümseyerek. Yanağımda oluşan çukurla birlikte işaret parmağını hafifçe gamzeme bastırdı.
"Biz ne ara böyle olduk?" diye sordu elini geri çekerken.
"Bilmiyorum. Belki de o gün defteri yere düşürdüğünde yerden almasaydım şu an bu duruma gelemezdik. Bu olayın sayesinde olabilir," dedim elimi ensesine doğru indirerek.
"Jaehyun, on ay boyunca neden beni gözetlemek yerine konuşmayı denemedin?" diye sordu, ardından gülümsedi.
Hafifçe gülümsedim ve gözlerimi kapattım.
"Korktum ve çekindim. O defterden sonra korkum epey arttı fakat sevgimin önüne geçemedi. Defter demişken... O şu an nerede?"
"Onu yaktım," dedi fısıldayarak.
Gözlerimi açtım ve hafifçe kaşlarımı çattım.
"Neden?"
"Jaemin öyle istedi. Ben de sen gelmeden önce defteri yaktım," dedi omuz silkerek.
Derin bir nefes alıp hafifçe başımı salladım.
"Anladım... Peki ya ailen? Onlarla iletişime geçebildin mi?"
Taeyong hafifçe güldü.
"Hayır ama beni Jaemin'e sormuşlar. Jaemin de benim mutlu olduğumu ve onlara ihtiyacımın olmadığını söylemiş."
"Jaemin'i çok sevdim ben," dedim gülerek.
Taeyong gülümsedi, ardından aklına bir şey gelmişçesine duraksadı. Derin bir nefes aldı ve elimi ensesinden çekerek yorganın üstüne bıraktı.
"Jaehyun... Benim çalışmam gerekiyor."
"Hayır gerekmiyor," dedim kendimden emin bir şekilde.
O kadar narindi ki başına bir şey geleceği düşüncesini bile kaldıramıyordum. Ayrıca ben ikimize de bakabilirdim ve sürekli kendini yük olarak görmesi sinirlerimi bozuyordu.
"Ama ufak da olsa bir katkım dokunmuş olur," dedi tebessüm ederek. "Şirketlerde tercüman arıyorlar."
"Arasınlar," dedim omuz silkerek.
"Lütfen Jaehyun," dedi şirin bir ifadeyle. "Tek yapacağım şey Çince yazı veya sözleri dilimize çevirmek. En azından kısa bir süre deneyeyim."
Ciddi bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. Bir süre benden cevap bekledi, ardından yüzündeki şirin ifade yavaşça kayboldu.
İstemsizce gülümsedim.
"Tamam ama ne olursa olsun mutluluğunu düşün, olur mu? Orada seni üzmelerine izin verme. Benim endişelendiğim nokta bu, biliyorsun."
Gözlerinde oluşan parıltı ve yüzündeki gülümsemeyle birlikte hafifçe doğruldu, bana sıkıca sarıldı.
"Her şeye dikkat edeceğim."
Sarılmasına karşılık vererek güldüm.
"İlanlara baktın mı?"
"Baktım. Birinin numarasını yazmıştım hatta," dedi geri çekilirken. "Bilgisayarın çok kasıyor bu arada."
"Biliyorum," dedim hafifçe başımı sallayarak.
"Hadi kahvaltı yapalım!" dedi Taeyong yüzündeki sevinçle.
"Tamam," dedim ve doğruldum. "Ama bu sefer kızarttığın ekmeklerden alabilirim, değil mi?"
Sahte bir sinirle başını olumsuz anlamda salladı ve saçlarımı karıştırdı.
"Masa hazır olmadan asla onlara dokunamazsın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
traffic lights | jaeyong
Fiksi Penggemar"Yeşil ışık yandığında, arabaların durmasıyla birlikte koşmaya başlardı." ©renvoin