[story, jaehyun]
Taeyong duş alırken ben de telefonumla ilgileniyordum. Kimisi iş başvurusundan bahsediyordu, kimisi işe girdiğinden.
Derin bir nefes alıp telefonumu koltuğun bir kenarına fırlattım ve başımı koltuğa yasladım.
Dün gece Taeyong'a birçok soru sormuş ve onu kenara sıkıştırmayı başarmıştım ama istediğim cevabı alamamıştım. Uykusu olduğunu söyleyerek odaya çekilmişti.
Korkuyor olabilirdi, hissettiği şeyin adını koyamıyor da olabilirdi fakat bu yaptığı kesinlikle utangaçlık değildi. Ayrıca bana karşı bir ilgisinin olduğunu kendisi de yanlışlıkla itiraf etmişti.
Sorularıma dayanamayıp ilgileniyorum demeseydi çabalamazdım, özellikle bunu söyledikten sonra toparlamaya çalışması bir şeylerden emin olmama sebep olmuştu.
Gözlerimi kapattım ve düşünmeye devam ettim. Bir süre sonra yanımda bir hareketlilik hissettim. Gözlerimi açmadım, yalnızca burnuma dolan çilek kokusu hoşuma gittiğinden uzunca içime çektim.
"Jaehyun...?" dedi kısık bir sesle Taeyong. Uyuyup uyumadığımı kontrol etmeye çalışıyordu.
Cevap vermedim.
Çok geçmeden saçlarımda dolaşan soğuk parmaklarla birlikte şaşırsam da belli etmemeye çalıştım, uyuyormuş gibi davranmaya devam ettim.
Uzun bir süre saçlarımda gezindi parmakları. Çok nazik davranıyordu bunu yaparken, uyanmamdan korkuyor olma ihtimali yüksekti.
Bir ara alnıma indi parmakları. Oradan yanağıma, burnuma... Yüzümü ezberlemeye çalışıyor gibiydi.
Sonra tekrar saçlarıma çıktı parmakları. O sırada dayanamadım ve elimi kaldırarak onun elini saçlarımdan indirdim. Parmaklarımı parmaklarının arasından geçirerek elini sıkıca tuttum, gözlerimi açtım.
Taeyong başta biraz şaşırsa da elini geri çekmeye çalışmadı. Bir süre sonra o da parmaklarını elime değecek şekilde büktü ve gülümsedi.
"Sen harika bir arkadaşsın," dedi çok kısık bir sesle.
"Hayır," dedim gülümseyerek. "Biz iki arkadaştan daha fazlasıyız."
Cevap vermedi. Yalnızca bir süre yüzümü inceledi, ardından başını koltuğa yaslayarak gözlerini kapattı.
Yüzünü izledim biraz. Kusursuz olan her detayı inceledim.
O, bana Tanrı'nın bahşettiği en güzel şeydi.
"Taeyong," diye fısıldadım derin bir nefes alarak.
Korkuyordum, açıkçası biraz da çekiniyordum fakat bu durumdan da sıkılmıştım artık.
O, yalnızca benim olsun istiyordum. Çevresinde çok fazla insan olmamasına rağmen rahatsız hissediyordum. Yolda yürürken yanından geçen insanlardan kıskanan biriydim ben.
Taeyong gözlerini araladı ve tebessüm etti.
"Efendim Jaehyun?"
Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken yutkundum ve derin bir nefes aldım.
"Seni seviyorum."
Taeyong tepki vermedi. Yüzündeki aynı ifadeyle yalnızca gözlerime bakıyordu.
"Bahsettiğim on ay boyunca da hep seni sevdim," dedim fısıldayarak.
İçimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum şimdi.
Taeyong başını koltuktan kaldırdı ve hafifçe başını sallayarak gülümsedi.
"Biliyorum."
Kaşlarımı hafifçe çatarak başımı koltuktan kaldırdım. Cevap beklediğimi anladığında hafifçe güldü.
"Sarhoşken beni sevdiğini söyledin. Duymadım sandın ama ben giderken bile seni dinliyordum Jaehyun."
Cevap vermedim, veremedim.
"Hissettiğim şey ne bilmiyorum ama hayatımda kısa süreli de olsa birkaç arkadaşım oldu. Sorun şurada ki, ben hiçbirine karşı böyle bir şey hissetmedim. Kalbim hızlanıyor Jaehyun."
Hafifçe gülümsedim.
Biliyordum işte, benimle ilgileniyordu hatta benden hoşlanıyordu.
"Benim de öyle," dedim başımı sallayarak. "Benim de seni görünce kalbim hızlanıyor. Hatta yaptığın her işte, her şeyde kalbim hızlanıyor."
Taeyong hafifçe başını salladı.
"Bu ne oluyor peki?"
Öksürdüm ve birbirine kenetlenmiş ellerimizi işaret ettim.
"Sevgi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
traffic lights | jaeyong
Fanfiction"Yeşil ışık yandığında, arabaların durmasıyla birlikte koşmaya başlardı." ©renvoin