🚦|39

3.1K 289 48
                                    

[story]

"Taeyong?"

Jaehyun şaşkınlığını bir kenara atmaya çalışırken tek yapabildiği çocuğun adını söylemek olmuştu. Sabahtan beri merakından öldüğü çocuk gecenin bir yarısı kapısında belirmişti. Bir başkası gelip bunların olacağını söylese asla inanmazdı.

Taeyong mahçup bir şekilde yere bakıyordu. Bu saatte onu rahatsız ettiği yetmiyormuş gibi bir de evinde kalmayı rica edecekti. Normalde kesin olarak asla böyle bir şey yapmazdı fakat yanında pek parası yoktu ve akrabalarının çoğu Japonya'da yaşıyordu, gidecek hiçbir yeri yoktu. Dışarısı ise sabahlamak için pek uygun bir yer değildi, üstelik çok soğuktu.

"Şey, gelsene."

Jaehyun'un çekingen ve nazik daveti üzerine Taeyong gözlerini yerden ayırmadan valizini sürükledi ve içeri girdi.

Jaehyun kapıyı kapatır kapatmaz evde göz gezdirdi ve bundan sonra düzenli ve toplu bir adam olması gerektiğini aklına not etti.

"Montunu ver istersen."

Taeyong gözlerini Jaehyun'un yüzüne çevirdiğinde Jaehyun kalbinin hızlandığını hissetti. Taeyong aynı sessiz ve mahçup ifadesiyle montunu çıkardı ve Jaehyun'a verdi.

"Bende montun kaldı, verecektim ama unuttum."

Taeyong hafifçe başını sallamakla yetindi. Jaehyun montu askılığa astıktan sonra Taeyong'a baktı. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu ama bu sessizlik de sinirlerini bozuyordu.

"Neden misafir çocuğu gibi duruyorsun? Rahatla."

Taeyong huzursuz bir şekilde başını olumsuz anlamda salladı.

"Bu saatte rahatsızlık verdim, çok üzgünüm."

Jaehyun hafifçe güldü.

"Hayır, rahatsızlık falan vermedin. Yorgun görünüyorsun, dinlenmelisin. Ama önce... Aç mısın?"

Taeyong hafifçe kaşlarını kaldırdı.

"Hayır."

Jaehyun valizi alıp odasına doğru sürüklemeye başladı.

"Sen oturma odasına geç, ben valizini odama götürüyorum. Bu gece burada kalıyorsun, itiraz yok."

Taeyong zaten itiraz edecek durumda olmadığından kısık bir sesle bunu onayladıktan sonra etrafta göz gezdirdi. Dekorasyon tamamen buranın genç evi olduğunu belirtiyordu. Gözü rahatsız etmeyecek derecede siyah kullanılmıştı, duvarların bazı bölümlerinde çizgi roman baskıları bile vardı.

Burası istemsizce hoşuna gitmişti Taeyong'un. Oysaki böyle şeyler hiç tarzı değildi.

Oturma odası olduğunu düşündüğü yere doğru yavaş adımlarla yürüdü. İçeri girdiğinde yanılmadığını anladı. Oturma odası ile mutfak bir aradaydı, Taeyong Amerikan mutfağı çok severdi. Genelde böylelikle daha kolay hallederdi mutfak işlerini.

Koltuğun üzerinden Jaehyun'un kıyafetlerini kaldırıp koltuğa oturdu ve kıyafetleri koltuğun köşesine bıraktı.

Klasik genç işte, dedi içinden. Tek yaşıyordu sonuçta, tabii ki dağınık olabilirdi.

Kendisi asla dağınık olmamıştı. Ailesi oldukça düzenli ve disiplinli insanlardı. Üvey babasının ve kardeşinin düzenine sonradan uyum sağlasa da annesi o kadar titiz bir kadındı ki en ufak bir dağınıklıkta deliye dönebilirdi. Onlara göre evde her şey dört dörtlük olmalıydı, saygıda ve disiplinde ilk sırada gelmelilerdi. Bu düşünce ve davranış yüzünden Taeyong sanki kraliyet ailesinde yetişmiş gibi ciddi biri olmuştu. Daha doğrusu, çocukluğunu diğerleri gibi yaşamamıştı.

Jaehyun gri eşofman altı ve siyah sweati ile Taeyong'un görüş açısına girdiğinde Taeyong tüm düşüncelerini bir kenara bıraktı. Jaehyun onun yanına oturdu ve tamamen ona doğru döndü.

"Nerelerdeydin?"

Taeyong hafifçe kaşlarını çattı.

"Anlamadım."

Jaehyun derin bir nefes aldı. Sakin kalarak bir şeyleri açığa kavuşturmak gerekiyordu sonuçta. Toparlandı ve olayı biraz değiştirerek anlatmaya başladı.

"Bak, numaranı silmek için rehberime girdiğimde öncelikle nasıl olduğunu sormak istedim. Sana mesaj attım ama geri dönmedin, hem de uzun bir süre. Aradım ve telefonu baban sayılan biri açtı. Bir daha gelmeyeceğini söyledi ve ben- yani birkaç arkadaşım ve ben seni merak ettik."

Taeyong hafifçe başını salladı ve derin bir iç çekti.

"Telefonumu evde unutmuşum, bunu geç fark ettim."

"Neredeydin peki? Her şeyi anlat bana. Merakımı gideremiyorum."

Taeyong yutkundu ve biraz Jaehyun'a doğru döndü. Tabii bu sırada Jaehyun sevdiği çocukla aynı evde bulunmanın verdiği heyecanı bastırmaya çalışıyordu.

"Caddedeydim. Geceyi bir şekilde atlattım ama gündüz inan bana daha zordu. Gidecek bir yerim olmadığı için elimde valizle dolaştım durdum. İnsanlar bana deliymişim gibi bakıyorlardı."

Sesi kesildi. Yutkunamadı. Ciddiyetinin altında yatan duygusallıktan nefret ediyordu Taeyong.

Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti.

"Yaklaşık bir saat önce arkadaşınla karşılaştım. Beni aradığını söyledi ve ben henüz ne olduğunu bile anlamadan beni buraya getirdi."

Jaehyun durgun bir ifadeyle başını salladı.

"Ne oldu? Neden bu hale geldin ki?"

Taeyong tekrar yutkundu fakat sadece bununla sınırlı kalmamıştı. Gözleri dolmuştu.

"Boşver Jaehyun," dedi sesi titrerken. "Bilmen gereken tek şey gideceğim hiçbir yer olmadığı için buraya gelmem."

Jaehyun içtenlikle gülümsediğinde Taeyong içinin ısındığını hissetti. Gülümsemesi fazla samimiydi.

"İstediğin kadar burada kalabilirsin. İstediğin zaman gelebilir, kendi düzenine göre takılabilirsin. Bunlar benim için önemli değil. Ben arkadaşlarımı önemserim."

Taeyong dolan gözlerini ovuşturup hafifçe öksürdü.

"Biz arkadaş mıyız?"

Jaehyun başını salladı.

"Tabii sen de kabul edersen."

Taeyong bunu epey garipsemişti. Arkadaş kavramı o kadar yabancı geliyordu ki artık ona... Yine de bunu başını olumlu anlamda sallayarak kabul etti.

"Arkadaş mıyız o zaman?" diye sordu Jaehyun gülümseyerek.

Taeyong hafifçe gülümsedi.

"Arkadaşız."

traffic lights | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin