🚦|38

3.5K 375 85
                                    

[story]

"Ne yapmam gerekiyor hyung? Delirmek üzereyim."

Bir sağa bir sola dönmekten midesi bulanmaya başlamıştı fakat endişe her bir zerresini ele geçirdiği için mide bulantısı çok önemli değildi.

Taeyong'u veya ona dair herhangi bir iz bulursa içi rahatlayabilirdi fakat bir daha geri gelmeyecek oluşu onu inanılmaz korkutuyordu. Acaba ne yapıyordu? İyi miydi? Üşüyor muydu?

"Sakin olmayı dene Jaehyun. Otur artık, senin yüzünden benim başım dönüyor. O koskoca adam, kendi başının çaresine bakabilir. Zaten haber alamazsak polisi arayacağımızı söyledim, dur lütfen."

Jaehyun duraksayıp Doyoung'a baktı.

"Sakin olmayı mı deneyeyim? Taeil hyung ortadan kaybolsaydı ve sen bunu bir başkasından öğrenseydin ne hissederdin?"

Doyoung duraksadı ve düşündü, ardından hafifçe başını salladı.

"Evet, her ne yapıyorsan yapmaya devam et."

Jaehyun tekrar bir sağa bir sola doğru yürümeye başladı. Arada bir camdan dışarı bakıyor, insanları izliyordu.

Elinde salladığı telefonu bir anda titremeye başladığında dönmeyi kesti ve arayan kişiye baktı, ardından hızla aramayı kabul edip telefonu kulağına yaklaştırdı.

"Lucas, bir haber var mı?"

"Sana da merhaba. Ayrıca hayır, haber yok. Sadece bana çocuğun fotoğrafını atmanı istiyorum. Onu tam tanımadığım için zorlanıyorum."

Jaehyun duraksadı ve düşündü. Taeyong'un hiç fotoğrafı yoktu onda.

"Bende hiç fotoğrafı yok ki."

"Bul işte bir yerden. Profil fotoğrafı falan da mı yok?"

"Sosyal medya kullanıyor mu bilmiyorum."

Jaehyun, Lucas ile konuşmaya devam ederken Doyoung telefonunu çıkardı ve gelen mesajları yokladı. Sıradandı yine.

Jaehyun aramayı bitirip telefonunu koltuğa fırlattı ve sol eliyle yüzünü ovuşturdu.

"Ortalığı ayağa kaldırdın. Elbet bulunur Taeyong, zaten ben başına kötü bir şey geleceğini düşünmüyorum."

...

Sert bir nefes verip kendini koltuğa bıraktı. Sabahtan beri hiçbir şey yemediği için midesi her ne kadar bulansa da iştahı yoktu.

Taeyong'u merak etmeyi bile aşmıştı ve bu hissin adı yoktu.

Doyoung gideli iki, arkadaşlarıyla görüşeli bir, saat on ikiyi geçeli ise yarım saat olmuştu. Koskoca oturma odasında yalnızca saatin yelkovanı ses çıkarıyordu. Bu aşırı derecede sinir bozucuydu.

Uzun ve derin sessizlik, telefonunun çalmaya başlamasıyla son buldu.

Jaehyun telefonu eline nasıl aldığını veya aramayı kabul ettiğini hatırlamıyordu. Dahası, arayanın kim olduğuna bile bakmamıştı.

"Evet?"

"Jaehyun hyung?"

Jaehyun duyduğu sesle birlikte toparlandı ve düzgün bir şekilde koltuğa oturdu.

"Evet Chenle?"

"Rahatsızlık verdiğim için son derece üzgün değilim. Şey, Jisung ve ben ödev yapıyoruz da... Sana bir soru atsak, çözebilir misin?"

Jaehyun sabır dilercesine tavana bakıp iç çekti ve başını salladı.

"At Chenle, bakacağım. Bir daha da ödevlerinizi bu saate bırakmayın."

"Sen ağabeylerin en harikasısın!"

Chenle'nun neşe dolu sesiyle birlikte tebessüm etti Jaehyun. Chenle onun öz kardeşi gibiydi, Jaehyun ona çok değer veriyordu.

Aramayı bitirir bitirmez Chenle'dan bir mesaj aldı. Mesaja baktı. Klasik bir matematik sorusuydu.

Masanın üzerinde duran çalışma kağıtlarından birinin arkasına sorunun cevabını yazıp fotoğrafını çekti ve Chenle'ya attı.

Chenle'dan övgü dolu mesajlar almaya başladığı sırada kapı çaldı.

Bu saatte mi?

Telefonunu masanın üstüne bırakıp saçlarını karıştırdı ve kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledi.

Delikten bakma zahmetinde bulunmadan kapıyı açtığında karşısında Johnny'i görmeyi beklemiyordu doğrusu.

"Misafir kabul ediyor musun?" diye sordu Johnny kısık bir sesle.

Jaehyun kapıyı iyice açtı ve Johnny'e geçmesi için işaret yaptı.

"Tabii."

Johnny gülümsedi.

"Öyleyse misafirine iyi bak."

Arkasındaki kişiye öne geçmesi için şans tanıyarak hızla merdivenlerden indiğinde geriye şok olmuş bir Jaehyun bırakmıştı.

Elinde küçük bir valizle, oldukça yorgun görünen ve ağladığı her halinden belli olan bir Taeyong görmek tüm düşüncelerini ve hislerini altüst etmişti.

Taeyong yine onun dengesini bozmuştu.

traffic lights | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin