Ağır ağır içti suyunu. Çok yavaştı. Polislerin onu heyecanla beklemesini bir zafer ilanı olarak belirlemişti kendince. Bir sorgu odasına su getirtebilmek bile büyük başarı sayılırken o, suyu ağır ağır içiyordu; polisleri delirtircesine. Her yudumda merak daha da artıyordu. Her yudumda daha da perçinleniyordu; polise karşı kazandığı kusursuz ego savaşı. Tanrım, neredeyse kusursuzdu. Kötü polis – uzun saçlı olan – dayanamadı masaya kibarca bir yumruk attı. Kibarca bir yumruk… Çaresizliğin orantısız güçle birleşmiş hali. Utanç vericiydi bu kötü bir polis için: farkına vardı ve elini geri çekti. O sırada nihayet ‘Paşabahçe’ yazısı masa ile temas edebilmişti. Konuşmasına devam etti:
-Eve vardığımda mezarlığın verdiği huzuru henüz üstümden atamamışken senaryomun çalındığına şahit oldum. Çok kızgındım. Eminim o an orada olsaydı, taktığı piercingleri tek tek yedirebilirdim ona. Sakinleştim. Sinirimi resmen götüme soktum. Küvete gitmem gerekiyordu çünkü bir tek o rahatlatır beni. Hayat bu ya. Aklıma güzel bir fikir geldi. Onu sevdiği bir şeyi elinden almakla cezalandırmak. Kafama koydum ve ertesi gecee uygulayacağım konusunda kalbimle anlaştım.
En az yüzü kadar iyi olan, uzun boylu polis konuştu:
-Neydi o ceza?
Soğukkanlı bir şekilde sırıtırken uzun saçlı polis sinirden ne yapacağını bilemiyordu. O uzunca saçlarının yuva yaptığı kafasının içinde milyonlarca cinayet olayı gerçekleşiverdi. Senaryolar yazıyordu. Kalbi ise anında onay veriyordu. Fırladı yerinden. Fazlasıla sinirliydi. Uzun saçlı bir adama göre, fazlasıyla…
Kapkaranlık, çamur kokan bir yerde; burnunun hemen altında; dudağında, gözünün üstünde ve dahaları. Demir pası kokusu alıyordu. Bu kan olmalıydı. Kapkaranlıktı orası. Sol kolunu hissetmiyordu. Akciğerleri 45 numaralı bir adamın ayak izlerini barıdırıyordu. Karanlık, paslanmış bir suratla yarışan demir parmaklıklar. Ve yine zifiri karanlık. Cenin pozisyonunda saatlerce ağladı. Ah o hiç dışarı çıkaramadığı tuzlu göz sıvısı yere öyle bir damlıyordu ki şimdi. Tüm acıları onunla birlikte akıp gidiyorrdu sanki. İç çekiyordu ağlamaktan. Bir boktanlığa ağlıyordu. İşlemediği bir cinayetin birinci derece kurbanıydı, esirdi bu garip karanlık odaya. Sol kolunun kırıldığından emindi. Ağlıyordu. Ağlıyordu. Kafasını sağ kolunun üstüne koyup ağlıyordu. Başparmağı ısırığıla kopacak gibi oluyordu. Gözleri derin bir acı kusuyordu. Ah diyordu ah.. neden öldün be kızım. Bak çok sevdiğin kaşlarımın arasından demir pası kokulu kırmızı sıvı akıyor şimdi. Neden öldürülmene izin verdin. Neden çaldın senaryomu. Neden kovuldun evden. Ah.. neden ağlıyorum ben. Bunları içi söylerken dışı derin bir acıyı hala kusmaktaydı gözlerinden.
Polisler daha devamını dinlemeden onu karanlık bir odaya alıp defterini dürmüşlerdi. Şimdi sol kolu ve sağ en üst kaburga kemiğinden şüpheliydi. Kırılmıştı belki de onlar.
Neden öldün hırsız orospu. Neden ben bunu gördüm ah kaltak neden…