Derin bir kabustan uyandı. Nefes nefeseydi. Elleri titrer halde küvetin sağ ve sol yanına tutundu. Alıp verdiği nefesin sıklığı; damlatan musluğun damlatma sayısını da geçmişti artık. Akciğeri yerinden çıkarırcasına nefeslerdi bunlar. Derin ve acı nefesler. Sıcak suyun soğumasına şahit olmuştu vücudu henüz bilmem kaç dakikalar önce. Gerçeği hatırladıkça kabusun etkisi azaldı vücudunda. Nefesleri seyrekleşti. Titreyen elleri kendini küvete bıraktı sessizce. Geri yaslandı. Çok derin bir nefes aldı. Bir şeyler düşlemek zorunda hissetti birden. Zorunda hissetti. Burnundan gülerek çıplak bedenini sabunlu su sandalından özensiz bir biçimde kaldırdı.
Holde çırılçıplaktı. Çıplaklık… alabildiğine doğal ve alabildiğine özgürdü onun için. Ve rahattı da. Bir sigara yakmak için odasına gitti. Bulamıyordu lanet olası paketi. Aradı ve yine aradı, tekrar aradı. Sandalye altı; yok. Dolabın içi; yok. Sevmediği kot pantolonunun sol cebi; yok. Yastığın altı; yok. Lanet yastık! Neden baktım bu lanet şeyin altına… Belki sigarasını bulamadı. Belki şu an ciğerini sigara dumanı ile seviştiremiyordu ancak henüz saatler önce can veren kızın pek de büyük olmayan göğüslerinin kokusunu hala içinde bulunduran bir sütyen buluvermişti. Derin bir sevişmeden önce yastığın altına bırakılan bir sütyendi bu. O geceyi hatırladı. Ve o gecenin lanet sabahını. Ona git deyişini hatırladı ve sonra onun kanlı bedenini. O da diğer kızlar gibi narin, diğer kızlar gibi anlık heveslerinin gelecekten önemli olduğunu hisseden, diğer kızlar gibi küfürbaz, diğerleri gibi biraz daha zeki. O kızı hatırladı. Diğer kızlardan tek farkı ölümüydü belki de. Evet hatta tek nedeni de oydu. Ölmesi. Ne kadar da boktan. Sonunu bilmediğin bir boktanlığa adım adım yürümek. Ölüm, işte bu kadar boktandı. Her seviştiği kadın gibi o da ölecekti belki. Ama o bunu görmemeliydi.
Oda her zamankinden daha loş ve sessizdi. Birkaç metre ilerisinde; saatin hemen içerisinde savaş çıkmıştı. Bir iç savaş. Yelkovan hücumdaydı, akrep ise güzide bir savunmada. Elinde o göğüs kokan iç çamaşırı sadece susuyordu. Yelkovan saldırdı. Hücum! Akrep tüm gücüyle geri püskürttü. Savaş şiddetlenmişti. Hatta odada duyulan tek o vardı şimdi. Saatin savaşı. Neden savaşıyorlardı onlar? Derin bir iç çekti yine. Hayatın boktanlığına, kadınların benzer tutumlarına, babasının küfürlerine sövdü. Belki de hiçbir şey bu kadar boktan olmaycaktı o kızı tanımasaydı. Ah.. ah, hayatı ne kadar da kötüydü. Elinde o göğüs kokan iç çamaşırı varken gözleri dolmamalıydı. Gözlerinin akından o şeffaf tuzlu su yavaşça elmacık kemiklerini esir aldı. Sonra yanak. Daha sonra çeneden intihar etti. İntihar etti. İntihar…
Saatin savaşı durmuştu. Çünkü artık hemen 6 metre ötesindeki kapısı; ağır siklet boks şampiyonu bir zenci boksör tarafından yumruklanır gibiydi. Çok sesli. Ürkütücü. Derinden, acıyla, istekle ve ölüm gibi…
Aç kapıyı; polis!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOKA SARAN BİR HİKAYE
Historia CortaAklını bir şişeye sığdıran adamın ölüme uzanışı.