Aylarca tüm çabasını içine döktüğü, belki de şu lanet ötesi gezegen üzerinde önemsediği tek şey… onun, belki de kurtuluşu bu; sonu olmayan, can acıtıcı yalnızlıktan… onun senaryosu…
hava bulutlu ve iç karartıcı bir hal alırken o da; sigarayla tuhaf bir ilişki yaşıyordu. tek taraflı bir ilişkiydi bu. sigaranın onu kendisinin onu benimsediği kadar önemsemediğine o kadar emindi ki.. ah sigara… niçin girmişti hayatına.. keşke diye iç çekti yine keşke… sanki tek sorunu buymuş gibi… hızla ayağa fırladı, yaklaşık 4 dakika boyunca orada öyle durup saatin akrep ve yelkovan tarafından esir alınışını dinledi. yapacağı tek şey hemen bir telefon bulup o lanet olası pis kaltağı hemen aramaktı. yapması gerektiğinin bu olup olmadığını teyit edercesine düşünürken odanın köşesine usulca bırakılmış, muhafazakar bir ailenin yeniliğe açık olan mavi gözlü yamuk kafalı çocuğu gibi narin ve duygusal, kırmızı yanaklı olan bir çerçeve dikkatini çekti… çerçeve… durdu ve tekrar yatağına oturdu… çerçeve dedi, çerçeve… sadece içine hapsettiklerin kadarsın, tıpkı… tıpkı benim gibi… içimde ne varsa ben oyum dedi dışından… tekrar ayağa kalktı… kapıyı açmak için yönelirken çerçeveye son kez bakmayı düşündü ancak mecali kalmamıştı.. acı çekiyordu çözmeliydi bu hırsızlığı, çünkü o kadar hazin bir hırsızlıktı ki bu sanki afrikalı, açlıktan ölmek üzre olan bir çocuğun elinden çeyrek ekmeğinin alınması gibi, tıpkı ölüm döşeğinde altı bezli seksen yaşındaki bir annenin yakarışlarını dindirmek için yapılan ağrı kesici gibi. sustursa da onu, acılarını bütünüyle yutmasına neden olan… ah dedi ah… ne kadar acıymış birinin elinden en sevdiği şeyin alınması.
hol yarı derecede loştu… hiç bir sik olayacağını bile bile yürüyordu… ve aniden durdu. zıpkın gibi! birinin elinden en sevdiği şeyi almak diye söylendi. sağ omzunun arkasından odanın kapısına göz gezdirdi. kapanmamıştı kapı. çok tuhaf bir gülümseme. çok tuhaf ve çok acımasızca bir gülüştü bu. Sibirya’da yaşayan dişi bir dağ sırtlanının meme uçları kadar soğuk bir intikamı andırırcasına bir gülüş…
çıplak bedenini huzura kavuşturmak için gideceği tek yer o sikindirik banyosuydu. çünkü intikam; sabah yiyemediğin poğaçayı akşam eve gelip soğuk ve bayatlamış bir şekilde yemek kadar keyif verici bir duyguydu. ve tıpkı yalnızlığın ona yakın oluşu kadar yaklaşmıştı.