Kaplumbağam yarım elmadan küçük parçalar kopardı. Ben artık uyanmış ve kahvaltımı yapmıştım. O elmayı yerken, çok şey düşünmüştüm. Bu dünyada herkesin bir yarısı vardı. Elma bile yarım kaldığında kararıyordu. Ama benim yoktu. Bir şekilde elimdeki torbaya koyamadığım ikinci şey bu olmuştu. Hayatıma insanlar girmişti. Belirli nedenlerden dolayı girmiş ve belirli nedenlerden dolayı çıkmışlardı. Zamanla sevgi sözcüklerine olan inançsızlığım bağışıklık kazanmış olmalı ki, karşımda durup beni sevdiğini söyleyen bir insanın aynı anda bir pinokyoya dönüşmesi ve benim içimden yükselen "güzel işçilik" cümleleriyle sona varıyordu. Çünkü insanların içinde masal kahramanı aramayı çok seviyordum. Bana göre herşey bir masal. İçinde pamuk şekerden bulutların olduğu, köşedeki bakkal tahsin amcanın merdivenini gökyüzüne dayayıp, yıldızları toplayabildiği, çilek kokusunun da yenilebildiği kocaman bir masal.
Bir sürü insan vardı.
Bitmek bilmeyen sürekli çoğalan insanlar. Minik bir kızdım, belkide görünmüyordum. Boyumun yetişmediği insanları mı seviyordum? Ben sadece bir pastane vitrininde kayısılı turta olmak istiyordum. Bunu söylediğimde benimle dalga geçmek yerine, " öyleyse bende bir doğum günü pastası olurum" diyen o kişiyi arıyordum. Beni sevdiğini söyleyen insanlar yollarını çizmişti. Aşk böyle birşey miydi? Ben bu çikolatayı sevdim. Çikolata beni sevmedi. Öyleyse ben başka bir çikolatayı sevmeliyim. Özel hissetmez miydi kendisini sevilen kişi? Birisinin kayıp yıldızı olmak çok mu zordu?
Ben bu soruları sorarken, çalışmam gereken tiyatro metnim bana bakıyordu. Ezberlenmesi gereken tam 40 sayfa dile gelip; -düşüncelerini böldüm nabeer? demişti. Bakmayın öyle, uydurmuyorum.
Kağıtlarımı alıp balkona çıktım. Kayıp yıldız oradaydı, ne zaman rol çalışsam daha canlı olurdu. Sahne ışığı gibi üzerime ışığını yansıtırdı. Bir masal kahramanını canlandıracaktım. Tüm bu düşüncelerimi beynime sıkıştırıp tiyatro metnini aldım ve balkon kenarına koydum, hava sıcak olduğu için çocuklar dışarıda eğleniyordu. Sokak lambasının altında büyük bir çocuk grubu vardı. O sırada role girmek için bir imge çalışması yapmaya başladım. Gözlerimi kapadım.
İyice daldım. Bulutların üstündeyim..
Pamukprensesim..
Yedi cüceler etrafımda halka oluşturuyor..
Kulağıma sesler geliyor.
-Hey! haha gökten kağıt yağıyor oğlum.
-Pa muk p ren ses. Masal lan bu!..??
Yedi cücelerin böyle konuşması oldukça saçmaydı. Gözlerimi açtım ve rüzgarın uçurduğu kagıtlarımın sokaktaki çocukların uçurtmalarına malzeme olduğunu gördüm. Görmekle kalmadım, güzel bir dalga malzemesi de oldum.
-Bişey diyim mi oğlum. Ben internette okumuştum. Bence o kız astral seyahat yapıyordu. Haha bak fotoğrafını çektim.
-Oo bana da göndersene! Facebookta paylaşırım.
-Tamam ama beş lira verirsen, çocuklar bakın! Astral seyahat yapan kız çektim.. Ne komik. Bu çocukların hayal gücü benden daha genişti. Rezil olmuştum. Bunlar yetmiyormuş gibi yan binamıza yeni taşınan komşularımızın balkonundan bir ses geliyordu. Bir kahkaha sesi..
Bunun nesi komikti?
Düşününce..(balkonda gözleri kapalı kız) Yani.. (uçuşan kağıtlar) Eh..
Ama bu çok kaba bir davranıştı. O kızgınlıkla annemin saksının mermerden düşmemesi için koyduğu büyük taşı aldım. İçimdeki asi kız uykusundan uyanmıştı.
Şimdi görürsün sen!
Çok komik!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP YILDIZ #wattys2017
RomanceMerhaba, eğer şu an bu yazıyı okuyorsan mutlaka bir nedeni var. Mavi'nin sana söylemek istedikleri var. Ama onu sen bulacaksın. Dünyaya geldiğinde elinde bir torba vardı. Önce hislerini doldurdu, sonra düşüncelerini. Yürüdü ve insanları izledi, onl...