Uyuyakalmışım. Uyandığımda ilk gördüğüm şeyin, yanıma koyduğum metal plakasında "camgöz" olan bileklik olması can sıkıcıydı. İnsanlar uykularında kabus görürdü. Ben ise son günlerde bir kabusa uyanıyordum. Anlatamıyordum. Delirdiğimi düşünüceklerdi. Ama ben iyiydim. Bir süre yatağımda oturdum. O sırada babamın sesini duydum. Günün en güzel haberiydi bu. Babam iş için gittiği Ankara'dan dönmüştü. Odamdan çıktım ve salona doğru koştum. Babama sarıldım.
-Kızım, geldim işte. Annenin başını şişirmezsin artık, dedi.
-Çok özledim, iyiki geldin.
-Hasta mısın sen, mavi? Yorgun görünüyorsun.
-İyiyim baba, sen geldin. Ben iyi olmazmıyım hiç.
Kendimi güvende hissediyordum. O benim kahramanımdı. Yemek masasında uzun uzun sohbet ettik. Ankarada yaptıklarını anlattı. Yemeğim bittiğinde, odama çekildim. Kayıp yıldıza bakmak istiyordum. Günlerdir ona hiç bakmamıştım. Ben planlar yaparken annem odama girdi.
-Mavi, biz babanla yolun sonundaki markete gidip gelicez kızım. Var mı istediğin birşey?
-Hayır, yok teşekkür ederim.
Aslında vardı. Tek istediğim biraz huzurdu. Ama markette satılıyor muydu?
Annemler gittikten sonra, evde tek kalmak istememiştim ve kayıp yıldızı izlemek için bahçeye çıkmak istedim. Bahçe, sokak lambasının ışığıyla aydınlanıyordu. Bahçeye giden, duvarda çocukluğumda çizdiğim gizemli şekiller hala kaybolmamıştı. Bilekliği aldım ve bahçeye çıktım. İki bahçeyi birbirinden ayıran duvara oturdum. Bazen gözüm tuhaf çocuğun evinin balkonuna kayıyordu. Ama korkularımla yüzleşmeyi severdim. Bilekliği, bileğime taktım. Kayıp yıldız gökyüzünde her zamankinden daha farklı parlıyordu. Farklı, doğru bir kelimeydi çünkü kolumdaki bileklikte bir ışık hüzmesi farketmiştim. Kayıp yıldız ve bileklik arasında bir geçişti bu. Şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Bir göz yanılsamasıydı belki, öyle olmalıydı ama yinede şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
Bilekliğe dokundum. Ve içimden tekrar ettim. "Camgöz"O sırada çalılıklarda bir çıtırtı duydum. Yoksa camgöz kedi mi geliyordu? Beetlejuice filmindeki gibi belki de adını söylediğimde beliren bir canlıydı. Ama çıtırtıların geldiği yöndeki gölge bir kediye ait değildi. Nefesim kesildi. O çocuk.. Oradaydı, tuhaf, gizemli sırlarla dolu tüm haliyle..
Işık hızında yanıma oturdu. Çığlık atmak üzereydim. Ama eliyle ağzımı kapadı. Çok hızlıydı.Kafamdaki düşünceler;
1-Beni o an, orada öldürecek ve tıpkı etraftaki ağaçlar gibi toprağa gömecekti.
2-Az sonra babam gelecek ve kocaman bir odunu, tuhaf çocuğun kafasına indirecekti.
3-Belki tüm tuhaflıklarının dışında bir de hırsızdı ve sadece telefonumu alacaktı.Düşündüğüm gibi olmadı. Gözleri gözlerime çok yakındı. İçimi saran korku, yerini endişeye bırakmıştı. Saçlarını gözlerinin önünden çekmek için ellerini kullanamadığından, başını salladı. İtiraf etmeliyim, bir film sahnesinden kesit gibiydi. Eğer normal bir insan olsaydı, eminim çok popüler biri olurdu. Onu ilk defa bu kadar net görebiliyordum. Ama görünüşü, kişiliğinin iyi olduğunu göstermiyordu.
Bağırmak istedim.-Şşş, sessiz ol. Sana zarar vermeyeceğim,dedi.
Bileğime baktı uzun uzun. Sonra gözlerime, "bağırırsan seni öldürürüm ifadesi" takınarak oldukça derin ve anlamlı baktı. Yavaşca ellerini ağzımdan çekti. O an bağırmak istemiyordum. Beni engelleyen birşeyler vardı. Derin derin nefes alarak günlerdir bir kabusu yaşamama neden olan tuhaf çocuğu izliyordum. Tüm cesaretimi topladım ve;
-Mektubu sen mi gönderdin? dedim.
Gülümsedi. Normal bir gülümseme değildi bu.
-Çok konuşuyorsun, dedi.
İç ses; Nereden biliyorsun? Hayatımda seninle karşılaşmış olma ihtimalim yüzde bir ihtimal bile değil. Çok konuşmuyorum ben, geldiğinden beri sadece bir cümle konuştum.
-Hala konuşuyorsun, dedi.
-B.. ben, yani s.. sen beni duyuyor musun?
Ani hareketleri sevdiğini o an anlamıştım. Üzerime geldi.
Ve "soru soran insanları sevmem" dedi.-Beni sevmeni istemiyorum
-Elini ver.
-Ne?
-Elini ver.
Korka korka elimi uzattım.
-Gel benimle.
İşte bu andan sonrası, adım attığım her toprak parçası, yürüdüğüm her yol, onun tuttuğum eli nereye isterse oraya doğru gittiğim yörüngedeydi. Evinin kapısına gittik ve ben tek kelime bile etmemiştim. Beni öldürebilirdi, bana türlü kötülükler yapabilirdi. Ama bunu yapmasaydım, pişman olacağımdan emin olduğum bir his vardı içimde. Kapıyı açıp içeri geçti. Camgöz kedi, evin içerisinde dolaşıyordu. İçeriye doğru korkarak iki adım atabildim. Tuhaf çocuk kapıyı kapadı.
-Adım Loren dedi.
Korkuyordum. Kapının önünden ayrılmadım. Etrafa bile bakamıyordum.
-Sana diyorum, benden tuhaf çocuk diye bahsetmeyi kes. Sen benden daha tuhafsın, dedi.
-Tüm bu olanlar.. Neden? dedim.
-Soru sormak dışında hiçbirşey bilmiyorsun değil mi? Siz insanlar sürekli cevabını bildiğiniz sorular sormaya bayılırsınız.
Karşımda duruyordu. Ona yenilmiştim. Korktuğumda gözlerim dolardı. Bu durum hiç hoşuma gitmiyordu. Ama koyu zemine gözyaşlarım damlıyordu. Günlerdir olan bitenler yüzünden sinirlerim bozulmuş olmalıydı. Güçlü bir kızdım. Önünde ilk ağladığım kişi olmuştu.
Ağladığımı görünce yaklaştı. Saçlarımı yüzümden çekti.-Seni buraya ben getirdim. Ama beni buraya bıraktılar. Ağlaması gereken sen değilsin, dedi.
-Gitmek istiyorum.
-Gidebilirsin..
Gidebilirdim. Ama bu gizemli olayı hala çözememiştim. Kaçamak cevaplar veriyordu. Soru sormamı istemiyordu. Gitmek istemiyordum. Annem çoktan merak etmiş olmalıydı ama istemiyordum. Camgöz kedi cam gibi gözleriyle bizi izliyordu. Tuhaf çocu.. Ah! Yani Loren'in kafasına attığım taşın izi hala geçmemişti.
Ama bugün birşey ögrenmiştim. Loren, çemberin içindeki insanlar gibi değildi. Tıpkı kayıp yıldız gibi kaybolmuştu. Ben evrene nasıl bırakıldıysam, o da bu eve, bir yerlere öyle bırakılmıştı. Yere oturdum. Loren'de yanıma oturdu."O bileklik kolundayken acılarını hissedebilirim, duygularını hissedebilirim. Düşüncelerini, nefretini, korkularını hissedebilirim. Bu bir kedi büyüsü. Bu bilekliği taktığın her an ben seninleyim" dedi. Ve devam etti;
"Bu büyü sadece bu kedinin adını bilenler için geçerli olur. O bir tür tanrı. Ve ben onun seçtiği kişinin yanında olmakla yükümlüyüm. Adını tahmin edeceğini gözlerinde görmüştüm" diyerek sözünü bitirdi.
Duyduklarım artık mantıksız, saçma gelmiyordu. İnanmak için gerçeklere ihtiyaç duymuyordum. Hayalperest bir kız için, daha iyi bir malzeme olabilir miydi?-Anladım, dedim.
Ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. Duraksadım.
O sırada arkamda durduğunu hissedebiliyordum. Nefes alış verişini duyabiliyordum.
Kolumu tuttu ve sarılıyordu.
Sarılıyordu..
Bu, çok.. çok saçmaydı.
Bir kabusa sarılmak..Çemberin halkasında iki kişi kaybolan bir yıldızın ışığı altında birbirine sarılıyordu.
Gözlerimi kapadım.
Bilekliğime dokunurken kulağıma fısıldadı;-Kalbin, sana sarılmam gerektiğini söyledi.
Kalbim zaten her zaman mantıksız hissederdi. Belki de bir kalpte mantık aramak, saçmaydı.
Kapıyı açtım ve hızlı bir şekilde dışarı çıktım. İçimdeki anlaşılmaz, tuhaf hislerle eve doğru koştum.
Gözleri, sesi, nefesi, ve tüm gizemi, ben koşarken bile benimleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP YILDIZ #wattys2017
RomanceMerhaba, eğer şu an bu yazıyı okuyorsan mutlaka bir nedeni var. Mavi'nin sana söylemek istedikleri var. Ama onu sen bulacaksın. Dünyaya geldiğinde elinde bir torba vardı. Önce hislerini doldurdu, sonra düşüncelerini. Yürüdü ve insanları izledi, onl...