Uzun bir yolculuk bizi bekliyordu. Hayal kurmayı çok seviyordum. Keşke herkesin bir hakkı olsaydı ve o haklarını sevdikleri kişilerle çıkabilecekleri uzun yolculuklara harcayabilselerdi. Hayat çok tuhaf, insanlar çok tuhaf. Kocaman bir film, ve ben o filmin başrolündeyim. Sonunu bizim belirleyemediğimiz bu filmde, ölüm meleğinin gücünü hissediyoruz. Hayatım boyunca hep koşulsuz sevginin peşinden koştum. İnsanları sevdim, hayvanları sevdim. Minik bir kelebeği , küçük bir böceği.. Anlaşılamadığım, kendimden nefret ettiğim, vücudumu, yüzümü beğenmediğim, hayal kırıklığına uğradığım yokuşlarım oldu. Ama hayat öyle tuhaf biri ki, aldıklarının yanında bir bakıyorsunuz size tutunmak için bir sebep vermiş. Sevmek için mükemmel olmanın gerekmediğini düşündüren birisini çıkarmış karşınıza. Ön yargılarla dolu bir şişenin içine hapsetmiş, ama bir yıldız gibi tüm ışığını içeri doldurarak parçalamış tüm yargılarınızı.
Gizemi her zaman çok severdim. Masallara inanırdım. Dünya üstü olaylar, bana sıradan gelirdi. Sıradışı olan herşey ilgimi çekerdi. Bulunduğum konuma alışmıştım. Bir sürü acı, bir sürü gizemli olay sonucunda annem ve ben, güneşi takip edercesine yol alıyorduk. Küçücük boyumla, boyumdan büyük bir aşk için mücadele veriyordum. Peşimde bir seri katil olması normal, ama bir ölüm meleği sıradışıydı. Ölüm meleğinin gölgesinden kaçıyorduk. Ölme ihtimali bana korkutucu gelmiyordu. Eğer bir gün 100 kişiden biri olsaydım ve "Nasıl ölmek isterdiniz?" diye sorulsaydı, daha güzel bir ölüm hayal edemezdim. Biliyordum, Cam göz kedinin de dediği gibi, ben bir kedi gibi merak ettiklerim ve başıma buyruk davranışlarım yüzünden ölecektim. Ama önemi yoktu, bu gizem benim hayalimdi. Küçükken kurulan bir sürü hayalin gerçek olma ihtimali yetişkinlere göre çoğu zaman istatistikler'e bile girmez. Ama torbama koyduğum bir şey vardı ki bu tüm herşeyi mümkün kılıyordu. "Loren"..
Yaklaşık 5 saat yolculuktan sonra mola vermemiz gerekiyordu. Sabah saatleriydi. Her yolculuğumda bana eşlik eden, çocukluğumun en güzel anısı Loren yıldızı, havanın aydınlanmasıyla yokolmuştu. Evrenin iki ayrı noktasındaydık. Şimdi bir ülkenin iki ayrı noktasında olmak beni üzmüyordu. Mola verdik. Annem yiyecek birşeyler almak için yanımdan ayrıldığı sırada, arabanın üzerine oturdum ve etraftaki manzarayı çizim defterime eskiz almaya başladım. Mavi gökyüzü.. Mavi en sevdiğim renkti. Annem beni hastahaneden çıkaracakları gün devamlı ağladığımı ve bunun, babamla adımın ne olması gerektiği konusunda tartıştıklarından dolayı olduğunu söylemişti. Hastahaneden çıkana kadar ağlamış ve susmamışım. Çıktıktan sonra ise gökyüzüne uzun uzun bakmış, gülümsemişim. Annem ve babam o gün bana bakıp "Mavi!" demişler. Babam başta "o bir renk, bir isim değil" diye karşı çıksada annem gülümsememden halimden memnun olduğunu anlamış. Cam göz kediye isim koyduğum o anı anımsadığımda bende ismini sevdiğini hissetmiştim. Dağları, ovaları, insan silüetlerini resmediyordum. Öyle dalmışım ki yanımdaki kediyi farketmedim.
-Mrr.. Ölüm perisi izini kaybettiğinde, sen aşkın ayak izlerini takip etmeyecek misin mavi kız! mrr..
- Cam.. Cam göz! Sen nasıl geldin buraya kadar? Bu, bu imkansız!
- İmkansız? mrr.. Sizin aşkınız kadar imkansız değil mavi kız!
-Cam göz, neden böyle söylüyorsun?
-Bir masal düşün, her zaman iyilik kazanır mrr.. Bir çiçek su verdiğinde büyür mrr.. Evlerin içinde insanlar ve minik karıncalar yaşarlar mrr.. Bunlar mümkündür mavi kız! miyav.. Peki ya sen? Sen mümkünmüsün?
-C..Camgöz ben..
Cam göz kedi kayboldu. Eğer yazıdaki bir işareti temsil etseydi. Soru işareti olurdu. Her zaman beni büyük soru işaretleriyle baş başa bırakırdı. Düşünceler denizinde, büyük bir dalga yutmuştu beni. Loren ve ben bu dünyanın içindeki iki ayrı boşluktuk. Sıradan olaylar dizisinde, en tuhaf gizem hapishanesinde, aşk için mücadele veren tutsaklardık. Loren aykırı dünyaya gelmiş ve ben onu görebilen tek insandım. Hiç bir kristali koklamamış olmama rağmen, Lorenin kristal kokusuna sahip olduğunu biliyordum. Gözlerindeki mavinin etrafının camla kaplı olduğunu söyleyebilir, ve vücudunun sıcaklığının değişken olduğunu söyleyebilirdim. Parmakları piyano için yaratılmıştı, ve ben onun melodilerini kalbime doldurabilirdim. İki sıradan hayat birleşip büyük bir gizeme yol açmıştı. Ve ben ölüm meleğiyle yüzleşmek istiyordum. Loren, ve Camgöz'ün söyledikleri, içimdeki bu isteği söndürememişti. Bu dünyadaki sıradışı olaylar için doğmuştum. Yıllar sonra zihnimi meşgul eden dipsiz dünyamın sebebini anlıyordum. İnsanlar arasındayken neden kendimi bir ürünün yanındaki eşantiyon gibi hissettiğimi, neden masalsı dünyalar peşinde koştuğumu anlamıştım. Annem elinde marketten aldığı yiyeceklerle geldi. En sevdiğim çikolatadan almıştı. Mavi kaplı, yıldız şeklinde olan çikolatanın içinde bol karamel olurdu. Karamel bana eski sevgilimi hatırlatırdı. Bir şekilde karamelden sonra sevmediği ikinci şey ben olmuştum. Loreninde bir sevgilisi olmuştu. Onun evine gittiğimde, kendinden bahsederken bir sevgilisi olduğunu söylemişti. Loren hakkında üzerine düşünmediğim çok fazla şey olduğunu farkettim. Sıradışı bir dünyaya korkusuzca adım atmak bana göre bir davranıştı. Ama sorular sormak gerekiyordu. Yanıtlar yürüdüğümde açacağım kapıların anahtarı olacaktı. Ben çikolatamı yerken annem arabayı kullanmayı devam etti. Annem;
- Elindeki kalemi bırakırsan, belki çikolatanı daha iyi yersin.. Ah, dalgın kızım benim
Kalem.. Kalem hala elimde miymiş?
Kalemi elimden bıraktım. Çikolatamdan bir ısırık daha alacaktım ki eskiz kağıdımda çizdiklerimden daha farklı bir çizim daha gördüm. Az önce çizdiğim dağların, ovaların ardında kemancı amca da resmedilmişti. Nasıl olur? diye düşünürken. Annem;
-Mavi, iyi misin?
-İyiyim anne. Sanırım iyiyim.
- O amcayı sen mi çizdin? haha ne kadar bir manzara resmine uymasa da oldukça başarılı!
- O.. Onu sende mi görebiliyorsun?
-Mavi, gözlerime bak, benimde gözlerim var.
Anneme baktım. Tanrım.. Annemin gözlerindeki renk değişimi beni korkutuyordu. Yarım bir gülüş, bu annemin gülüşü değildi.
-Durdur, durdur şu lanet olası arabayı!
O ölüm meleğiydi.
-Ölümden kaçacağını mı sandın?
-Sen, sen o'sun. Ölüm meleği! Annemin içinden çık yalvarırım. Ona zarar verme!
-Daha önce babanın gidişini izlemek seni üzmüş olmalı.. Neden olduğunu zannediyorsun? Lorenle konuşmak rus ruleti oynamak gibi, "kurşunun kime geleceği belli değil"
-Lütfen, lütfen durdur arabayı!
Araba gittikçe hızlanıyordu. Loren bana böyle bir ihtimalden bahsetmemişti. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ölüm meleği, elinde bulunan en akıllı şeyi kullanmıştı. Ona karşı kullanabileceğim tek bir şey vardı. Kristal yıldız..
Kristal yıldızı çıkardım ve gökyüzüne tuttum. Gökyüzü birden karardı, ve etrafta daha önce gökdelende gördüğüm gibi bir renk değişimi oldu ve her yer yıldızlarla doldu. Kayıp yıldız oradaydı. Işık hüzmesi güçlendi. Loreni hissediyordum. Birden ani bir frenle araba durdu. Durduğumuz yerde Loren bize bakıyordu. Gözleri gri ve kırmızı bir renk almıştı. Ölüm meleğinin gölgesi annemin üzerinden çıktı ve gökyüzüne yükseldi. Annemin kafası direksiyona düştü, baygın haldeydi. Çok korkmuştum. Arabadan indim ve Lorene sarıldım. Sonra anladım ki, sarıldığım bir boşluktu. Bizi kurtaranın Loren olduğunu biliyor ama ona sarılamıyordum. Bir boşluğu sevmek, düşündüğüm kadar da kötü değildi..
Gökyüzünden Loren'in sesi yükseldi.
-Cam göz kediyle sana göndereceğim kristal tozunu annene içir. Ölüm meleği sana ulaşmak için her fırsatı deneyecektir. Biz evrene karşı geldik, sevgilim.. Seni seviyorum
-Loren..
Gökyüzü yavaşça eski haline aldı. Omzuma dokunan el bir an korkmama neden oldu. Annem uyanmıştı. Anneme sarıldım.
-Anne! iyimisin?
-İyiyim, bize ne oldu? Ben kaza mı yaptım?
-Sadece küçük bir kaza anneciğim, ama bitti. İkimizde iyiyiz!
Annem neler olduğunu anlayamamıştı. Zaten ona neler olduğunu anlatamayacak kadar şaşkındım. Ölüm meleğinin oyunları, tüm evrenin bize karşı olduğunun ispatıydı. Dünya böyleydi. İnsanlar doğar, büyür, ölürlerdi. Tüm bunlar olurken arada anılar birikirdi. İnsanlar sisteme dahildi. Başına buyruk olmak yoktu. Kurallar vardı. Uyulması gereken değerler vardı. Loren ve ben, kendi dünyamızı kurmuştuk. Ama sistem soyut bir dünyayı kabul edemeyecek kadar büyüktü. Tanrı, bu dünyada bize ayırılmış küçük bir kara parçasını bile çok görmüştü. Yokolmak istiyordum. Kıyafetlerimi bile bulunduğum yerde bırakıp bir kuş olmak istiyordum. Uçmak istiyordum. Ama biliyor musunuz? Tanrının bile hesaba katmadığı birşey vardı. Tüm sisteme hükmedecek kadar büyük bir silaha sahiptik.
Aşk.
***
Bir bölümün daha sonuna geldik. Artık bölümleri daha uzun tutma kararı aldım. İyi yorumlar aldıkça, sizde tıpkı hikayemdeki Loren gibi, bir ışık hüzmesiyle gökyüzünden hayal dünyama ulaşıyorsunuz ve ben yazmak istiyorum. Bu hikaye tüm kayıp olan yıldızlar için..
Vote ve yorumlarınız benim için önemli. Hikayemi bu tarz müziklerle yazıyorum. Danny Elfman.
Benden tüm okuyucularıma :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP YILDIZ #wattys2017
RomanceMerhaba, eğer şu an bu yazıyı okuyorsan mutlaka bir nedeni var. Mavi'nin sana söylemek istedikleri var. Ama onu sen bulacaksın. Dünyaya geldiğinde elinde bir torba vardı. Önce hislerini doldurdu, sonra düşüncelerini. Yürüdü ve insanları izledi, onl...