Bölüm 11

41 10 6
                                    

Geriye çekildim ve gözlerinin içine baktım. Sadece onun duyacağı bir sesle

" kıskanıyor musun?"

Dedim ve o da aynı benim yaptığım gibi benim duyacağım sesle

" haddinden fazla"

Dedi. Oldukça hoşuma gitmişti. Benim için problem değildi. Göktuğ beni bu denli kıskanacaksa denizi de gözden çıkarabilirdim. Çünkü Göktuğ kaçar ama deniz kaçmazdı. Bu mantıkla çıkardığım ceketi geri giydim ve odamıza döndük. Güzel bir akşam yemeği yedikten sonra günün yorgunluğunu atmak adına odamıza geçip uyuduk. Evet Göktuğ'la beraber uyumaya alışmıştım. Onun erkeksi kokusu burnuma dolarken daha huzurlu uyuyordum.

Denizsiz geçen dört haftalık eğlence dolu bir tatil olmuştu. Otelin havuzuyla idare ettim. O da kız erkek ayrı olduğu için müsaade ediyordu. Benim için problem yoktu. Bu tatil mekanında denizden eğlenceli şeylerde mevcuttu. Ve çok stresli geçecek olan bir yılımı hesaba katarak doyasıya eğlenmek ve tadını çıkarmak istiyordum. Sonuçta Göktuğ'da eve döndüğümüzde İngiltere'ye gidecekti.

O süreç nasıl geçecek hiç düşünmedim. Çünkü bazı şeyler düşününce hallolmuyor. Akışına bırakmak gerekiyor. Ben biliyorum ki onun gidişini dert edersem sınava asla odaklanamayacağım. Ama halletmem gerekiyor. Eşyalarımızı toparladık ve otelden ayrıldık. Eve döndüğümüzde gerçekten "insanın evi gibi yok!" demekten geri durmadım. Ilık bir duş alıp yatağıma uzandım. Odamın kapısını çalarak giren Göktuğ'a baktım.

" gelsene ne duruyorsun orda?"

" bu oda harika kokuyor gerçekten"

" yeni çıktım duştan ondandır"

" Toprak seninle biraz konuşalım mı "

" konuşalım da bir problem mi var? "

" problem değil aslında bildiğin bir şey"

" söyle o zman neymiş"

" İngiltere meselesini biliyorsun "

" evet biliyorum "

" babamla konuştum az önce uçağım iki saat sonra kalkacakmış ben bir hafta daha kalırım senin yanında diye düşünüyordum ama öyle olmadı malesef "

Iki saat sonra mı? Bu çocuk dalga mı geçiyor. Nasıl bunu şimdi söyler. O kadar duygulandım ki bir an ne yapmam ne söylemem gerektiğine karar veremedim. Ellerimi boynuna doladım. Ve sımsıkı sarıldım. Hayır ağlamak istemiyordum. Ağlamak zayıflıktır. Ve ben güçlü bir kızım. Bu yüzden ağlamamak için tutuyorum kendimi. Bu hareketime karşılık o da ellerini belime doladı. Ah bu adam... Öyle sıcak ki. Onun kollarının arasında olmak en büyük huzurum. Sanırım bunu çok özleyeceğim. Başımı boynuna gömdüm. Kokusunu daha derin çektim içime. Bir süre böyle kaldık. Ama biliyorum ki hazırlanması gerekiyor.

Geriye çekildim ve bir yıl boyunca bu kadar yakından göremeyeceğim gözlerine baktım. Yemyeşil... O kadar büyüleyici ki aşık olmamak için deli olmak lazım. Yüzümü avuçlarının arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Veda öpücüklerini bıraktı ve bu çok canımı yaktı. Onu gerçekten görmeden nasıl duracaktım ben?

" eşyalarını hazırlayalım mı? "

" pek bir şey götürmeyi düşünmüyorum. Orda da var zaten "

" anladım peki o zman "

" o yüzden son dakikalarımı senin yanında geçirmek istiyorum "

Yatağa uzandık ve beni yine sımsıkı sardı. Konuşmak istemiyorduk. Çünkü konuşunca ağlayacak gibi bir havamız vardı. Öylece uzandık ama onun gitme vakti çoktan gelmişti. Öyle isteksiz kalktı ki yataktan ciddi anlamda üzüldüğümü hissettim. Ama sadece bir yıldı. Geçip giderdi. Bunda büyütecek bir şey yoktu.

Her ne kadar havaalanına gelmek istesemde işlerin daha çok zorlaşacağını söyleyip beni evde bıraktı. Öyke sıkı sarıldı ki sanki dönmeyecek gibi bir havası vardı. Kulağına fısıldadım

" bekleyeceğim "

^^^^^^^^^^^^^^^^^

Göktuğ gideli iki hafta olmuştu. Orda yoğun bir program içinde olduğunu söylemişti bu yüzden pek konuşamıyorduk. Ama bu aynı zamanda işime de geliyordu çünkü kitapların içine gömülmüştüm. Göktuğ yüzünden çok ihmal ettiğim Simay'la görüşüyordum sadece. Zaten benim başka arkadaşım mı vardı?

Okullar da bir hafta sonra açılmıştı. Pek dersim yoktu aslında. Son sınıf olmanın verdiği avantaj da buydu işte. Saçlarımı açık bırakıp okulun yolunu tuttum. Dersimiz Divan edebiyatı idi. Seçmeli ders olarak seçmiştik Simay'la. İçeriye giren Toygar bozuntusu hiç hal hatır sormadan direk derse başladı. Benim için sıkıntı yoktu. Hatta işime gelirdi. Çünkü bu adamdan nefret ediyorum. Ders çıkışı arkamdan biri çarparak hızla geçti.

" yavaş!"

Diye bağırdıktan sonra Toygar denen herifin gittiğini gördüm. Kasıtlı mıydı? Bilmiyorum. Yanlışlıkla oldu diye düşündüm ve boşverdim. Ama bu olay sürekli tekrar etmeye başlayınca sabrımın sınırlarını aşmıştı. O kimdi ki bana çarpma bahanesiyle sürekli temas ediyordu? Ben yakın temastan hoşlanmam. Bu yüzden insanlarla el sıkışmaktan bile nefret ederim. Göktuğ ve Simay elbette ki bu gruba dahil değil. Her neyse. Gözüm dönmüş bir şekilde bana yine çarpıp giden adamın arkasından avazım çıktığı kadar bağırdım.

" dursana!"

Olduğu yerde kaldı ve tüm koridorun gözleri üzerimize çevrildi. Simay'ın dişlerinin arasından söylediği uyarılara kulak asıp sırtı dönük olan adama doğru ilerledim.

" bana doğru dön! "

Hayret! ikiletmiyor.Kendimi ne yalan söyleyeyim polis gibi hissetmiştim. Ama hayır şu an çok sinirliydim. Gözlerime çok acayip duygularla bakan mavi gözlere baktım. Bütün ateşimi kusacaktım.

" sen! Toygar Seren. Benim en sevdiğim dersin hocası. Ne bu samimiyet? Söylesene çarpıp gitmende ki amaç nedir? Bu bir kez olsa yanlışlık derim. Ama her defasında yapıyorsun bunu. Hoca oldun diye seni kâle  alacağımı mı sanıyorsun? Bana saygı göstermeyene saygım yoktur! Sen kendinde nasıl bir özgüven barındırıyorsun da bana dokunuyorsun! "

Sadece bakıyordu. Aptal mı bu adam? Öyle olsa hoca olamazdı değil mi? Niye cevap vermiyor veya azarlamıyor ki. Sonuçta ben bir öğrenci olarak onu şu an tüm fakülteye rezil ediyorum.

" öyle susarsın tabi. Sakın. Ama. Sakın. Birdaha bana çarpma teşebbüsünde bulunma bedelini ödetirim! "

Sinirli sözlerimi savunduktan sonra Simay'a başımla işaret ettim ve kapıdan çıkmak için yürüdük. Tam o an arkamda yükselen sesle şoka uğradım.

" beni sevemez misin!"

O kadar çaresizdi ki. O kadar içten gelerek söylemiş bir cümleydi ki kalbime dokundu. Ama bu ne demekti? O herif tam olarak ne diyordu bana. Kimseden ses çıkmıyordu. Sanki zman durmuş gibiydi. Önce Simay'a baktım. O ise dudağının kenarını ısırmış gözlerini yummuş bir vaziyette dikiliyordu. " işte şimdi bitti" dercesine. Çevreme baktım. Başkasına mı söyledi diye. Fakat sözün muhattabı bendim. Bana yaklaşan ayak sesleri iyice gerilememe sebep olmuştu.

" evet. Ben Toygar Seren. Sana bütün fakültenin önünde aşkımı itiraf ediyorum! "

İlk HayalimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin