Ceza #16

41 7 1
                                    

Bölüm Şarkısı:
Tom Odell - Another Love

Tunayı uğurladıktan sonra bir kaç bir şey daha atıştırmıştım. Atıştırdıktan sonra ise odama çıkmış ve kitap okumuştum. Fakat kitap okurken üstüme çöken yorgunluktan ötürü kendimi yatağa bırakmış ve uykunun uzun kollarının beni sarmalamasına izin vermiştim.

~~~~

Gözlerimi hafifçe araladım.Soğuk bacağımı yalayıp geçiyordu. Üşüdüğümü farkettim, üstüm açıktı. Yorganı almak için uzandığımda yorganı bulamadım, sanırım yere düşmüştü. Yarı açık gözler ile birlikte yerdeki yorganı aldım ve ayaklarım yardımıya kalkmaya gerek kalmadan üzerime örttüm. Üşengeçlik yansın.

Yatakta biraz döndüm, uykum yoktu çünkü bayağı erken yatmıştım ve şu anda saatin kaç olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

En sonunda dayanamayarak yatakta oturur pozisyonunu aldım.Etrafıma bakındım, gece üşendiğim için açık olan camı örtmemiştim. Fakat açık olan camdan anladığım kadarıyla saatin 5 civarı falan olması gerekirdi. Çünkü güneş daha doğmamıştı ama hava alacakaranlıktı ve fazlasıyla serin.

Tam bu saatte havanın kokusuna bayılıyorum. İnsanın içini ferahlatan toprak ile karışık güzel bir kokuya sahip oluyordu.

Yavaş hareketlerle yerimden kalktım ve pofuduk teliklerimi ayağıma geçirdim. Ayağımı süriye süriye camın önüne geldim ve temiz havanın kokusunu içime çektim. Bu havada üstümdekilerle üşümüştüm.

Biraz camdan dışarıyı izledim. Kuşlar yeni yeni yuvalarından çıkıp ötmeye başlamışlardı. Tek tük araçlar geçiyordu.

Aklıma gelen ani fikirle dolaba doğru yürüdüm ve altıma rastgele bir kot pantolon çıkardım. Yırtık buz mavisi bir pantolondu. Üstümü ise değiştirmeye gerek duymadan kısa t-shirtün üstüne lacivert bir kapşonlu giydim ve önünü kapattım. Saçımı taradıktan sonra krem rengindeki çalışma masasının üzerindeki renkli not kâğıtlarımdan birini çıkardım ve bir not yazdım;

" Dışarıya hava almaya çıktım, beni merak etmeyin. Servis gelmeden gelirim :)) "

Not kağıdınıda alarak aşağı mutfağa indim ve not kağıdını buzdolabının üzerine çilekli mıknatıs sayesinde yapıştırdım.

Ayakkabılıktan siyah vanslarımı giydim ve dışarıya çıktım. Güneş kendini göstericek gibi durmuyordu. Çünkü havayı güneş yerine gri bulutlar kaplamaya baslamıştı.

Ellerimi cebime soktum ve havanın temiz kokusunu içime çekerek ilerlemeye başladım. Biraz ilerde küçükken gittiğim bir park vardı. Uzun süredir oraya gitmiyordum.

Parka geldiğimde havadaki gri bulutlar kendini salıp içindeki suyu boşaltmaya başlamıştı.

Köşedeki eskimiş kamelyalardan birine oturdum. Yağmur çiselirken havaya karışan ıslak toprak kokusunu derince içime çektim.

Kalabalık beni sahiden sıkmıştı. Ben ikide birde böyle oluyorum. Bazen bütün insanları boynuna sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil... İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile... Sadece bir yanlızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en ufak bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.

"Abla mendil istermisin ?" Beni düşüncelerimden ayıran sese döndüm. 7-8 yaşlarında, kumral koyu kahverengi gözlü ve teni süt kadar beyaz erkek çocuğuna döndüm. Soğuktan yanakları kızarmıştı. Sorusuna aldırış etmeden "İsmin ne senin?" Diye sordum. "Ahmet," "Hmm, peki Ahmet bu saatte dışarıda tek başına ne işin var senin?" Oturduğum yerden dikleştim ve gülen bir suratla çocuğa doğru eğildim. "Mendil satmam lazım abla, ne kadar erken o kadar iyi." Dedi ve sırıttı. "Lazım mı?" " Evet abla, annem hasta, abim çalışıyo ama para yetmiyo. Bende mendil satıyorum annemin ilaçlarını almak için." Artık bana değil de yere bakıyordu. Dünyada böyle insanların kaldığını görmek güzel bir şey ama tükenmek üzereler. "Ver bakalım bir mendil." Dedim ve cebimde ne kadar para varsa çıkarttım. Çocuk mendili uzatırken " 1 kuruş abla" dedi. Cebimden 20 Tl çıkmıştı. Paranın hepsini çocuğa uzattığımda şaşırdı ve "Abla bu para çok fazla ben bunu bozamam." Dedi. "Bozmana gerek yok. Hepsi senin al." Şaşırmış gözler ile bir bana bir de paraya baktı. Kaşımla parayı işaret ettiğimde tereddüt etse de hafifçe aldı parayı. "Çok sağol abla," "Benim adım Alya, takıştığıma memnun oldum Ahmet" dedim ve gülerek elimi uzattım. O da gülerek karşılık verdi ve elimi sıktı. "Kağıt kalem var mı yanında," diye sorduğumda " sadece kalem var abla," dedi. "Tamam ver oda olur." Dedim ve önümdeki peçeteden bir tanesini çıkarttım. Ahmetin uzattığı kalemi aldım ve peçeteye numaramı yazdım. Numaramı yazdığım peçete ile birlikte kalemi uzattığımda "Eğer bir şeye ihtiyacın olursa bana bu numaradan ulaşabilirsin." Dedim. Paçete ile kalemi aldı ve gülümseyerek "Sağol abla," dedi, bende gülümsedim. "Neyse abla ben gidiyim, daha satılıcak çok mendil var" dedi sırıtarak. Karşılık olarak "Görüşürüz" dedim. Ahmet giderken bir süre arkasından baktım. Ona acımıyordum. Hatta tam tersi bu yaşında bu kadar yükü omuzlarında taşıyabildiği için takdir etmek lazımdı.

Karanlığımdaki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin