Kapının önünde heyecan ile beklerken kapıyı açan kişi ile yüzüm düşmüştü..Fikret'ti bu..Eski kocamın şimdiki eşi , çocuklarımın sahte annesi ve hayatımı mahveden iki kişiden biri..Beni görünce şaşırmış olmalı ki sesli bir şekilde yutkundu..
Fikret çakma kızıl saçlarını geriye attı...İmalı imalı bir kaç bakış sergiledikten sonra derin bir nefes alıp gözlerini önce yere sonra da bana yöneltti;
"Senin ne işin var burada?"
Bu kadın gerçekten oldukça cürretkardı..Söyleyiş biçimi,söyleyişi..Her şeyiyle hak etmiyordu hiçbir şeyi..Oysa bir zamanlar gözüne iyilik meleği gibi gözükmüştü..
Şimdi ise Defne oynamıştı hamlesini..Kendini yurt dışında gibi gözüktürerek;
2 hafta önce
Defne'nin bu zekice planına oldukça şaşırmıştı Sinan..Anneliği her zerresine kadar hak ediyordu Defne..Çocukları için gözünü ne kadar nefret bürüye bileceğini de o gün anlamıştı..Defne sandalyede bir tur döndükten sonra elinde gün boyu oynadığı kalemi masanın üstüne yerleştirdi,
"Anladın mı Sinancığım?"
dediğinde Sinan ilk defa korkmaya başladı Defne'den..Aradan geçen yıllar baya bir değiştirmişti Defne'yi..Büyümüştü,olgunlaşmıştı..Saf Defne yoktu artık..Ve en kötüsü de Ömer'di Defne'yi bu hale getiren...
Defne ise gün boyu çocuklarını düşünür olmuştu artık..Her dakika her saniye aklında ve kalbindeydiler...Daima da bu böyle olacaktı..
Sinan şaşkınca arkasına yaslandı ve ellerini koltuğun üzerine yerleştirdi;
"Yani seni yurt dışında gösterip Ömer'in Türkiye'ye dönmesini sağlayacağız."
Defne de sinsi bir gülüş attıktan sonra arkasına aslandı ve ellerini sandalyenin arkasında birleştirdi..Yine sinsi bir gülümsemeyle oh çekti;
"Aynen öyle..Oyun sırası artık bende."
***
Ben ise Fikret'e bakıp güldüm ve onu elimle yavaşça itledim..Gözümden yaş düşüp içimdeki o güçsüz,kolu kanadı kırık Defne'nin çıkmaması için dişlerimi sıktım ve yutkundum..Dolan gözlerimdeki yaşların içime çekilmesini istercesine içime çektim havayı..
Yavrularım kokuyordu,,Ömer kokuyordu bu hava,
"Ne oldu Fikret?Çocuklarımı sana bırakacağımı mı zannettin?"
dediğimde Fikret kaşlarını kaldırmıştı havalı bir biçimde..O sırada gözüme takıldı deri koltukta bırakılmış bir pembe bir de mavi olan havlular..Yavrularımın olmalıydı..Fikret'e aldırmadan havluların olduğu yöne doğru gittim..
Kahretsin!Gözümden düşen yaşı tutamamıştım.Elime o havluları aldığımda elimden bir güç havluları çekmişti..Gözüm yaşlı o tarafa doğru baktığımda Ömer'di bu...Ömer İplikçi..Şu hayattaki en nefret ettiğim kişi..
Hiç değişmemiş..Aynı kara gözler,aynı düzenli kirli sakallar,aynı esmer ten..Ama kocaman bir eksik var ortada..O da vicdan..Kaybetmiş vicdanını.Nefret bürümüş gözlerini..Alev almış kalbi..Denizde boğulmuş aklı..
Bende bakmıyorum ona eskisi gibi..Çünkü o beni yaktı,o beni kül etti...Ve ben bu şekilde yeniden doğdum küllerimden..Hayır!Bu sefer Ömer için yaşayan Defne olarak değil..Sadece çocukları için yaşayıp nefes alan Defne olarak..
Ömer'in elinden havluları çektim..Boşverdim gözlerimi..Bırak aksınlar..Çektiğim an attım onun suratına oldukça ağır bir tokat..Ağır derken manevi olarak ağır bir tokat..Güç yüklenmemişti avcuma..Sadece özlem ve nefret yüklenmişti..
Elimi çekip gözlerimi sildim ve ovdum..Ama bu sefer hıçkırıklarım ele vermişti beni aynı emziği düşmüş bir bebek edasıyla..Hıçkırıklarımı kontrol etmeyi becerdiğimde,
"Ço-çocuklarımı ver bana!"
Ömer bana ateş saçan gözleriyle baktığında bir an ölmeyi istedim..Ama adı üstünde bir an...Ömer dediğin benim için denizde kaybolmuş bir kum tanesinden farksızdı..Kim bulabilirdi ki artık bu taneyi..Kim bilir..Belki bir gün bu kum tanesi bulunur bir kum saati edası ile akar böylece her şeyi zaman iyileştirir;
"Sen niye geldin?"
dedi..Ne kadar da mantıklı bir soruydu bu?Kafamı ters yöne çevirip dudaklarımı sıktığımda iki melek gördüm...Benim meleklerim..Benim yavrularım..Benim evlatlarım..Benim canlarım..Benim hayatım duruyordu karşımda.
Hızlı adımlar ile gittim yanlarına..Yere çöküp sımsıkı sarıldım onlara..Ve onların kokularını içime çektiğim an hıçkırık sesleri yankılanıyordu tuğla desenli duvarlarda..Duvarlarda bıkmıştı bu hıçkırık seslerinden belki de o yüzden tekrar tekrar vuruyorlardı bu sesleri...
İçime çektikçe çektim onları..Saçlarına uzun öpücükler kondurdum yine hıçkırıklarım ve göz yaşlarımla..Okşuyordum o saçları...Allah'ım bu nasıl bir kokuydu böyle?Cennet bahçesindeki en nadir bulunan çiçekten bile öte kokuyorlardı..
Ömür boyu oksijen yerine bu kokuyla hayatta kalabilirdim..Ve hayatımın en güzel eb şahane anını seçmiştim bile..Şu an,şu dakika,şu saniye,şu salise daha ne kadar birim varsa..Sanki nur değmişti ellerime o güzel saçları okşadıkça...
Öyle derin içime çekiyordum ki kokularını içime ciğerime kazınmıştı adeta..Tenlerine değdikçe bir başka masala atlıyor gibiydim..Her şeyin yalan meleklerimin gerçek olduğu bir masala..
Yavaşça ayrıldıklarında uzaklaşıp Fikret'in elbisesine tutundular..İşte şimdi de hayatımın en kötü anını yaşıyordum..Ne kadar tuhaftı hayatının hem en kötü hem de en iyi anını aynı dakikaya sığdırmak...Benim minik prensesim Fikret'e baktı ve;
"Anne bu kim?"
Ölmek istemiştim o an..İlk defa bu kadar çok..'Anne' kelimesini duymak bu kadar mı zordu..Bir anne olabilmek için bu kadar mücadele mi etmem gerekirdi..Ne kadar adildi bu..Ortada bir yalan olduğu doğruydu ama bu yalan hiçbir şekilde isteyerek ortaya çıkmadı..
Fikret kızımın saçı ile oynarken;
"Bilmen gerekmez kızım."
Kızım..Ve kullanmak istediğim iki kelimeden yine bir tanesini nefret ettiğim kadın kullanıyor..Elimle yumruğumu sıkmış iken çantamdan dosyayı çıkartıp masanın üstüne koydum..İkisi de meraklı gözleri ile masaya baktığında bir an içim rahatlamıştı...Ben de eziyet edebilecektim artık onlara..Ömer;
"Mira ve Barış..Hadi bakalım siz odanıza çıkın sonra geleceğiz."
Ömer'in dediği ile çocuklar yukarı çıkarken gülümseyerek baktım yavrularıma..O sırada Ömer gittiklerinden emin oldu ve bana döndü;
"Ne bu?"
dediğinde güldüm sinsice..Telaşlanmıştılar..Yazık..Ne kadar da üzüldüm..Fikret Ömer'e baktı ve;
"Ne yapmaya çalışıyorsun Defne?"
dediğinde masadaki dosyayı elime aldım..Ve başlığı gösterdim;
"Çocuklarımı almaya çalışıyorum.."
Bölüm Sonu
Umarım beğenmişsinizdir..Bol yorum.