Yorgundum, hiçbir şey bilmiyordum ve yüzümü kucağına yatırmaktan, elini başımda hissetmekten ve sonsuza kadar öyle kalmaktan başka bir isteğim yoktu. Yattığım yerde, hiçbir şey yapmadan nasıl yorulduğumu düşünüyordum da bunun bir açıklaması bulunmuyordu; beynimin yorgunluğu vücuduma vurmuş gibiydi sanki.Dün odaya girdiğimden beri telefonu elimden bir an bile bırakmadığımdan, gözlerim ağrımaya başlamıştı. Ne araştırdığımı, niçin araştırdığımı dahi farkında değildim ancak pes etmeden araştırıyordum. Bir insanın kollarının arası neden ev gibi hissettirirdi? Neden hiç kimse bunun hakkında bir şey söylememişti de internete bu konuda sorular sorduğumda aptal kulüpler çıkıp duruyordu? Aklımdaki soru işaretlerinin yerini noktalar almalıydı yoksa kafama sıkardım bir tane.
Bu sabah, diğer sabahların aksine yataktan kalkmak istemiyordum. Havadandır diye düşünüyordum ama havadan olmadığını da içten içe biliyordum. Dün gece o kadar düşünmüştüm ki, bedenim yorgun düşmüştü. Sebebini bilmediğim bir şekilde yumuşak zeminde tüm gün yatmak istiyordum. Cenin pozisyonunda, sıcak dahi olsa kucağıma alıp sarıldığım yastığım eşliğinde.
Han'ın gelip ayaklarımdan çekmesi gerekiyordu, yoksa kalkmayacaktım. Kapımı dün gece kilitleyip kilitlemediğimi düşündüm. Büyük ihtimalle kilitlememiştim çünkü aklım anahtarı çevirmeyi düşünmeyecek kadar bulanmıştı. Nefes almayı bile unutmuşken, onu düşünebileceğimi zannetmiyordum. Kilitlediysem, Han yokluğumu fark edip kapıyı kırana dek yatmaya devam eder; çişim geldiğinde de çiçeklerden biriyle hallederdim işimi.
Gözlerim yarı açıktı. Kafamı yastığın kabarık kısmına doğru bastırmıştım. Sol elim bacaklarımın arasında sağ elim ise yastığa sarılmış durumda. Bu pozisyonda garip bir şekilde kendimi güvende hissediyordum. Ellerim her zaman soğuk olur bu yüzden bacak arama koyup tüm vücudum gibi elimi de ısıtmaya çalışıyordum. Vücudumu soğutmak yerine neden elimi ısıtmaya çalıştığım hakkında fikrim yok. Büyük ihtimalle kahvaltıdan sonra kendimi duşa kabine kapatacağımdan bunun üzerine fazla da kafa yormuyordum.
Telefonum yastığımın hemen yanında, öylece duruyor. Chanyeol, sevgilisi ile vakit geçirmekten benim varlığımı unuttuğunu kanıtlarcasına haftalar önce attığım mesajıma daha yeni cevap vermiş, sıkıntıdan indirdiğim oyunda yeni canlar aldığımı belirten bildirimler teker teker ekrana düşüyor, parıldamasına yol açıyordu. Gözlerim her seferinde ekrana kaydığında saatin öğlen biri biraz geçtiğini fark ettim.
Midem guruldamaya başlamıştı, acıkmıştım ama kalkıp yemek hazırlayacak enerjinin ufak bir parçasına dahi sahip değildim. Açlıktan öleceğimi zannetmiyordum da hareket etmeden böylece yatabilmem pek mümkün değil gibiydi.
Birkaç dakika sonra odanın kapısı açıldığında, gözlerimi kapattım. Neden böyle bir şey yapmaya kalkıştığımı bilmiyordum, belki de kendimde ona bakabilecek cesareti bulamamıştım. Utangaç bir ergen gibi davrandığımı farkında olsam da benim için sarılmak öpüşmekten çok daha öteydi. Bedenlerimizin birleşmesi, kalp atışlarını kalp atışlarımın üzerinde hissetmem, kolunu nazikçe belime dolaması, boynuma dayadığı burnu, saçlarına dayadığım burnumla birlikte sadece dudaklarımızın birleşmesini bir tutamazdım.
Gerçi dün geceki yaptığımıza sadece sarılmak demek, kendime saygısızlıktı. Hayatımda yüzlerce kez insanlara sarılmıştım. Onlarca kez saç koklamıştım ama hiç birinde asla bırakmak istemediğimi düşünmemiştim. Korkutucu olanda buydu. Aptalın tekiydim.
Parmaklarını nazikçe yanağıma dokundurduğunda, uyandırmaya çalışacağını düşündüğümden, iyi bir oyunculuk sergilemek için elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyordum. Uyanmam için herhangi bir cümle kurmadan parmaklarını yanağımda gezdirmeye devam ettiği süre boyunca, kalp atışlarımı dizginlemeye çalıştım. Bunca sene sonra ne diye varlığını bu kadar kanıtlamaya merak salmıştı ki bu aptal organ.