Dayımla gerçekten iyi anlaşabileceğimizi yirmi iki sene sonra ancak fark edebilmiştim. İlişkimizi her hangi bir şeye benzetmem gerekirse ilk kez dinlediğinizde sevmediğiniz müziği dinledikçe sevmenize benzetirdim. Akıl erdirilemez bir şekilde eğleniyorduk. Bana laf çarptığında bundan rahatsız olmuyor ayrıca daha sonra kullanabilmek için havalı sözlerini bir yerlere not ediyordum. Son iki haftadır daha çok vakit geçirmeye başlamıştık, hatta evini birlikte düzenlememizi teklif etmişti ve şimdilerde onun arabasındayken Ikeaya gitmek için yola koyulmuştuk.
Annemlere gelmeyi isteyip istemediklerini sormaya tenezzül bile etmediğinde şaşırmıştım çünkü annemler zevkli insanlardı ve kadın olarak alışveriş yapmaktan keyif alıyorlardı. Gerçekten de zevkli olanlardan hem de. Hani şu televizyonda insanların evini düzelten mimarlar gibilerdi. Bense tüm odasını siyah ve beyaz rengini kullanarak dizayn eden basit bir insandım.
Büyük ihtimalle benimle çıktığı alışverişten eli boş dönecekti. Son yarım saattir yoldaydık ama ikimizde konuşmuyorduk. Sadece radyoda çalan aptal şarkıları dinliyorduk. Şimdiye kadar çalan şarkılarda sürekli 'work' denilip durmuştu ve cidden ingilizcede başka bir kelime olmadığına düşünmeye başlayacaktım az kala.
'' Öleceğin için endişelendiğinden mi benimle yakınlaşmaya başladın?'' diye sordum. Gülüp radyonun sesini kıstı. Trafik ağırca aktığından kafasını rahatça bana doğru çevirip alaylı bakışlarını görmeme izin verdi. '' Ölüm anımda yanında olmak isteyeceğimi mi sanıyorsun? Diye sordu. Gözlerimi kısıp kollarımı önünde birleştirdikten sonra dudaklarımı büzdüm.
'' Sen seks yapmadığın sürece birisiyle üç saatten fazla takılmazsın.'' dedim. Direksiyonu tutan elini bir kaç saniyeliğine kaldırıp sallarken '' Eh, sana akraba indirimi yapıyorum.'' dedi. Kafamı iki yana salladım. ''Biz akraba değiliz Han.''
Önümüzdeki araba şerit değiştirip emniyet şeridine geçtiğinde, aramıza herhangi bir arabanın girmemesi için ilerlediğimizde '' Bunca sene sonra bile akraba olduğumuzu kabullenemiyor musun?'' diye sordu. Yüzümü buruşturup kolumdaki sinek ısırığını kaşıdım. '' Akrabalar birbirini çıplak görünce kızarmaz.'' diye mırıldandım.
Geçen hafta kapı çalma alışkanlığı olmadığından üstümü değiştirdiğim sırada odama girmişti ve çıplaktım. Bu benim suçum olmadığı halde gözlerini fal taşı gibi açmış, neden çıplak olduğum hakkında bağırmıştı. Kızarması gözümden kaçmamıştı ama şimdiye dek belli etmemiştim. O an hakkında konuşmamıştım bile. Olmamış gibi davranmıştım ve şimdi bu olayı hatırlatmak adice bir hareket gibiydi. Neyse ki ben adi bir insandım.
Birkaç saniye hiçbir şey söylemedi. Ona gönderme yaptığımı anlayacak kadar zeki olduğunu biliyordum ama bunu devam ettireceği konusunda bir beklentim yoktu. Derin bir nefes alıp camımı kapattığında ''Klimayı çalıştıracağım.'' dedi. Onu başım ile onaylayıp koltuğu arkaya doğru eğdim. ''Seni çıplak gördüğümde garip hissettim çünkü en son çıplak gördüğümde yüzüme işemiştin.'' diye mırıldandı dakikalar sonra. Oysa ben klimayı açacağını söylediğinde konuyu değiştirmeye çalıştığını düşünmüştüm.
Şaşkınlık ile kafamı kaldırdım. Dudaklarım aralıktı, kollarımı dizime dayamış öylece ona bakıyordum. İyi bir şoför edası ile gittiği yola odaklanmıştı. '' Ciddi olamazsın.'' dedim. Radyoyu tamamen kapatıp, emniyet şeridine doğru geçerken ''Çok ciddiyim.'' diyerek tepesinde topladığı saçları kaşıdı. Saçları normalde alnına düşüyordu ancak hava sıcak olduğundan terlememek için alnında toplamıştı. Birde Ikeada yatağa atabileceği seksi bir erkek olmayacağının bilincindeydi. Oraya kırk yaş üstü hetero çiftler ya da yeni evlenen çiftler giderdi.