Öğlen ancak uyanabildiğimde yanımda yatmıyordu. Çarşamba günü olduğundan işe gitmesi gerektiğini biliyordum. Önemli bir toplantısı olduğundan bahsetmişti, ancak, sabah ondan önce kalkamayıp güzel bir şekilde kahvaltı etmesini sağlayamadığım için moralim bozulmuştu. Sağlıklı bir hayatının olması için çabalıyordum.
Yataktan hızlıca kalkıp gerindiğimde acıktığımı hissetmiş adımlarımı hızlıca mutfağa yöneltmeden önce yüzümü yıkamak için banyoya girmiştim. Yüzümü güzelce yıkamamın ardından banyodan çıkıp kalçamı kaşıyarak mutfağa ilerledim. Masanın üzerindeki kapalı fırın paketlerini gördüğümde adımlarımı hızlandırdım.
Paketin üzerinde kısa bir not yazıyordu. ''Çok güzel uyuyordun, kıyamadım demek isterdim ama öküz gibi uyuyorsun sevgilim. Ne yapsamda uyandıramadım bu yüzden bunları tek başına yemeye mahkumsun. Nefes bile almadan seni sevdiğimi, unutma.''
Güldüm. Uykum normalde çok ağır değildi ama evvelsi gün çok yorulmuştum. Sürekli bir yerlerde gezmeye alışık olmayınca, vücudum kendisini yatağa bırakmak istiyordu. Paketi hızlıca açıp içindeki poğaçayı ısırdığımda soğumuş olmasını ısırmadım. Yanında yemek için bir şeyler çıkarmak için uğraşmadan sandalyeye kurulup onun aldıklarını güzelce yedim.
Hazır ben evdeyken, o da yokken temizlik yapsam iyi olacaktı. İleride evlenirsek diye tasarruf yaptığımızdan evimizi temizleyen teyzenin bütçesini kesmeye karar vermiştik. Çalışacak işim olmadığı için temizlikten sorumlu olan ben olmuştum.
Kahvaltımın ardından üzerime hızlıca pantolon ve bol bir tişört giydim. Önce dışarı çıkıp temizlik malzemeleri almam gerekiyordu. Üzerime giydiğim tişörtün leş gibi kokmasını da umursamadım. İnsanlarla ilgilenmiyordum. Han beni her türlü beğenirdi beni.
Anahtarımı alıp evden çıktığımda caddenin öbür ucunda kalan markete hızlıca yürüyüp almam gerekenleri alırken, insanların yanımdan geçerken yüzünü buruşturmasına güldüm. Biriside çıkıp deodarant hediye etmiyordu. Keşke etselerdide bedava deodarantım olsun diye düşünmeden edemedim.
Eve girdiğimde poşetleri kapının yanına bıraktım. Kendimi kokladım. Ben gayet temizdimde tişört baya kötü kokuyordu. Kendi kokuma dayanamayıp tişörtü çıkarıp başka bir şey giydim. Pantolonumu çıkarmakla uğraşmadım. Rahat bir şey giyersem yatardım.
Bir kaç saat temizlik yaptım. Televizyondan yükselen aşk şarkılarına eşlik ederek, apartmandaki insanların rahatsız olup olmamasını umursamadan temizliğime devam ettim. İşim bittiğinde tüm malzemeleri güzelce toparladım.
Annemlerin, ev işlerinde beni sürekli yanlarında tutup çalıştırmaları işe yaramaya başladığı için mutluydum. Gerçi şuan onlara küstüm çünkü en başından beri Han'ın beni sevdiğini bilip, kendilerince bizi yakınlaştırmaya çalışmalarına şaşırmıştım. Kendimi onların biricik oğulları sanarken arkamdan iş çeviriyorlardı.
Kendimi kanepeye atıp oturduğumda zil çaldı. Üstümde hala bol tişört olduğundan gidip değiştirmeyi düşünsemde umursamadan kapıyı açtım.
İçeri girip dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu. '' Yemeğini yedin mi?'' diye sordu. Kafamı sallayıp saçlarını kokladım. Elinden tutup kanepeye çektim. Kolumu, kanepenin başına dayayıp yüzünü izledim.
'' Ne yaptın bugün?'' diye sordum. Somurttu. '' Seni özledim. Sen ne yaptın?'' gülümseyerek sorduğunda parmaklarımı yanağında dolandırıyordum. '' Çöplerimizi topladım.'' diye söylendim. Tebessüm edip alnımdan öptü. '' O sırada beni özlemedin mi?'' diye sordu.
'' Ben seni şuan bile özlüyorum.'' diye yanıtladım sorusunu.
Onun evde olmamasından faydalanarak temizlik yapacağımdan giydiğim bol tişörtü omuzlarımdan aşağı doğru sıyırdı. Gözlerimi kırpıştırarak yaptığı her hareketi, dikkatle izliyordum. Önce parmak boğumlarını dolandırdı; köprücük kemiklerimden başlayarak, eli omzumda ve tişörtün açıkta bıraktığı kadarıyla sırtımda dolandı. Dokunduğu yerlerin cayır cayır yandığını hissettiğim sırada yüzünü omzuma yaklaştırıp dudaklarını az önce elinin olduğu yerlerde dolandırdı.