Bölüm Yirmi dokuz: Hayalim sende mi doğru söyle bana

2K 185 63
                                    

Yürüyordum. Adımlarım aylak ve uçarıydı, çok hafiftim ve her an düşecek gibi hissediyordum. Önümdeki yol uzundu, adım attıktan sonra çevrem aydınlansa ve ilerisini göremesem de, uzun olduğunu biliyordum.

"Sehun."

Kafamı yana çevirmeme gerek kalmadan, Han önümde belirdi. Üzerinde sade giysiler vardı, saçlar geriye doğru taranmış, güzel yüzü ortaya çıkmıştı. Tellerin bazıları griye çalıyordu ancak bu onu daha da karizmatik yapmaktan başka bir işe yaramıyordu. Tekrar adımı söyledi. Hala yürüyorduk, o önümde geri geri hareket ediyordu ve gözleri tamamen bendeydi.

"Neden geldin?" diye sordum, oysa bunu demeyi planlamamıştım. Elini uzattı, elimi uzattım ve parmaklarımız birbirine dolandı. Birden giydiği spor ve sade kıyafetler değişti, şık ve iki parça bir takım elbisenin içinde beliriverdi. Kaşlarımı çattım. "N'oluyor?"

O gülümsemesini sürdürüyordu. "Sehun," İsmimi bir kez daha yineledi. Yürümeyi bir saniye olsun kesmemiştik. Şüphelenmeye başlamıştım, bir şeyler ters gidiyordu.

Derken, diz çöktü. Ancak durmadık, biz ilerlemesek de zemin hareket ediyor, bizi devama zorluyordu. Hala birbirine dolalı ellerimizi kendisine çekti ve benim parmaklarımı biraz daha açıkta bıraktı.

"Han? Ne yapıyorsun?"

Ne yaptığını ve ne yapacağını gayet iyi biliyordu bir yanım. Gözlerim irileşti, kalbim göğüs kafesime dayandı. Gülümseyen yüzünde bir şaka belirtisi aradım, ancak hatları yumuşak olsa da herhangi bir alaycılık taşımıyordu, aksine ufak bir korku ve heyecan seziyor, büyük bir ciddiyet algılıyordum. Bu gerçekti.

Boştaki elini ceketine attı, takım elbisenin iç cebinden kafiye, karesel bir kutu çıkardı. Yutkundum. Yanımdan geçen gökkuşağı pırıltılarına bile odaklanmadım, oysa ayağıma getirdiği renk cümbüşü özel bir takdiri hak ediyordu.

Kadife kutuyu açmak için birkaç saniyeliğine elimi bırakacak sandım ancak kapak kendiliğinden aralandı. Kırmızı kumaşın ortasına yerleştirilmiş yüzük, olması gerektiğinden daha parlak ve gürültülüydü, "evet de" nidaları kapağı açtığından beri yankılanıyordu. Gözlerim panik halinde çevreme bakındı, sonra ona döndü. Bunun için genç değil miydik? Aslında değildik; o otuzundaydı, bana on beş yılını harcamıştı ve çıkmaya başlayalı 2 aydan fazla olmuştu. Gençliğin kalendermeşrepliğini bırakma zamanı gelmemiş miydi?

"Sehun, sevgilim, benimle evlenir misin?"

Ağzımı araladım. Çıkacak cevabı bilmiyordum, korkuyordum ama neyden? İşlerin kötü gitmesinden mi, hazır olmamaktan mı, beni bırakmasından mı? Uçacak gibi oldum aniden, bir şeyler beni kendisine çekiyordu sanki.

"Han-"

Sözümü kesti. "Sarhoş genç, kafasında saksı, elinde elektrikli testereyle süpermarkete daldı ve hediyelik eşya bölümündeki oyuncak ayıları doğradı."

Sudan çıkarcasına derin bir nefesle gözlerimi açarak kanepede sıçradım. Bulanık görüşüm, odada son ses yankılanan ve çevredeki ışığın tek kaynağı olan televizyona döndü. Sevdiği kız tarafından reddedilen ve bunun arkasına sarhoş olup, elektrikli testereyle oyuncak ayılara dehşet saçan çocuğun videoları ekrandaydı. Kirpiklerimi kırpıştırdım, kendime gelmeye çalışıyordum.

Kalbim deli gibi atıyordu, Han'ın önümde diz çökmüş, yüzük uzatırken kullandığı o nazik ve umut dolu gülüşünü düşünmeden duramıyordum. Çok güzeldi, bir yanım ölüyordu, böyle bir teklif almak ne de hoş olurdu. Fakat mantığo ve şüpheciliği daha ağır basan yanım, henüz tüm bunlara erken diyordu. Öyle miydi gerçekten?

Adore You x HanHunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin