Bölüm Yirmi beş: Bu gece başımda beklemeni isterim

2.2K 202 60
                                    

İki haftayı aşan bir süre boyunca, cennetin her bir yerini gezmiş, görmüş, asla unutamayacağım deneyimler edinmiştim. Gezim; sabahları Han'dan önce uyanıp onu izlememle başlıyor, birkaç dakika böyle devam ettikten sonraysa onun gözlerini ağırca açması ve şaşkınca bakıp gülmesiyle devam ediyordu.

Bakın, bunu anlatabileceğim kelimelere sahip bile değilim. Gülümseme nedeni olmam veya gülümseme nedenim olması. Bütün bu yaşadıklarımız masal gibiydi ve tek istediğim sonumuzun masallardaki gibi olmasıydı. Sonsuza dek mutlu yaşamamızı istiyordum. Biliyordum ki bunca sene ayrı kalmamızın acısını, öldüğümüzde bile yan yana gelerek çıkacaktık.

İlk gün, sadece yatmıştık. İkimizde bundan şikâyet etmiyorduk ama acıktığımızda, birbirimizi yiyemeyeceğimizi bildiğimizden, söylenerek bir şeyler yemiştik. Yatağa geri döndüğümüzde, kollarını sıkıca belime dolamıştı. Saçımı koklayıp duruyordu ve ben birkaç gündür duş alamadığımdan, kötü koktuğumun bilincinde, ondan az da olsa uzak durmaya çalışıyordum. En azından burnunu saçlarımdan uzak tutsa yeterdi. Oysa bana inadına ne yaparsam yapayım, sürekli saçımı kokluyordu. En sonunda dayanamayarak burnunu parmaklarımın arasına sıkıştırmış, elim yorulana kadar öyle kalmıştım. Elimi çekmem için bileğime bıraktığı sulu dil darbeleri ne kadar zorlayıcı olsa da, leş gibi kokan saçımı koklaması çok daha kötüydü.

Neden duş almadığımı da bilmiyordum. Üşeniyordum sadece. Bir saat sonra filan almıştım gerçi. Saçıyla oynadığım için uykusu gelmişti ve bende bundan faydalanarak kısa bir duş almıştım.

Uyandığında, hiç vakit kaybetmeden elini saçlarımda dolandırmaya başlamıştı. Bu sefer geri çekilmemiştim. Güzelce sevmesine izin vermiştim. Sonra kulağıma o sözleri söylemişti;

''Ben seni kokun için sevmiyorum.''

Basit bir cümleydi. Tek söylediği kokum için sevmemesiydi ama hissettirdikleri o kadar muhteşemdi ki, ter koktuğum zamanlarda bu cümle beynimde dört döndü.

İkinci gün, evden çıkmak istediğimi söylemiştim. Bunu ikimizde garipsemiştik çünkü ev kuşu olmakta üstüme kimseyi tanımazdım. Üstelik onun yanına taşındığımdan bu yana, beş kez annemlerin yanına birkaç kez de Baekhyun sümüklüsünün yanına gitmem ve market alışverişleri dışında kapının önüne bile çıkmamıştım. Şimdi düşününce baya gezmiş gibiydim ama değildi işte. Han'ın yanında, otuz tane kedisiyle evde yaşayan yaşlı teyzelerden bir farkım yoktu. Onlar kadar da huysuzdum. En azından Han'ın söylediği bu yöndeydi.

İlk başta, evde kalmak istediğini söylese de, naz yaptığımı fark ettiği gibi ışık hızı ile hazırlanmıştı. Evden çıktığımızda hava kararmaya başlıyordu. Nereye gideceğimizi bilmediğimizden amaçsızca dolaşmış, tüm gün konuşmuştuk.

Onu tanıdığımı zannettiğim süre boyunca, tanımadığımı öğrenmiş olmak, moralimi bozsa da bir yandan da birbirimizi yeniden keşfettiğimiz için sevinçliydim. Küçükken bezelye sevmezdim ama annemler zorla yedirmeye çalışırdı. Bende arkalarını döndükleri gibi Han'ın tabağına koyardım. Şikâyet etmeksizin annemler görmeden yerdi. Yıllar sonra öğrenmiştim ki bezelyeye alerjisi vardı.

Üçüncü gün, her zaman takıldığı bara gitmeye karar verdik. Herkesin, onun bana ait olduğunu öğrenmesini istiyordum. Elini sıkıca tutmuş, elimi bir saniye bile bırakırsa onu öldüreceğimi söylemiştim. Sözümü ikiletmeden, asıl ben bırakırsam kendisinin beni öldüreceğini söylemişti. Birkaç saat orada kalmış, barmenle sohbet etmiştik. Han'ı sonunda başardığı için tebrik ettiğinde kendime çekip dudaklarına tutkulu bir öpücük bırakmıştım.

Adore You x HanHunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin