Bölüm Onüç: Yeterince beklerse biri kapısını çalar

1.9K 215 51
                                    

Birlikte yaşamaya başlamamızın, birinci ay dönümüydü. Kimse yaralanmamıştı. Ölmemişti. Ölmek istememişti. Bağırmamıştı. Pişman olmamıştı. Her şey güzeldi. Acaba rüya mı görüyorum diye düşüneceğiniz kadar güzeldi. Sözünü tutuyordu, eve kimseyi getirmiyordu. Bundan memnundum çünkü ben yastığıma sarılırken yan odamda onun başka bir bedene sarıldığını düşünmek, ismini ertesi gün unutacağı adamların inlemelerini duymak rahatsız edici olurdu.

Gerçi seks yaptığı adamların, seks anında bile isimlerini bildiğini sanmıyordum.

Tek sorunumuz köpek almama izin verme konusunda direnmesiydi. İzin verirse ölecekti sanki ama aramızda ufak bir anlaşma yapmıştık; köpeklerin o işi nasıl yaptığını öğrenip ona öğretirsem izin verecekti. Tabi bunun mümkün olmadığını düşündüğümden köpek almayı çoktan unutmuştum. Onunla yetinecektim. Hem köpek sevmek istediğim zaman kendisini sevebileceğimi söylemişti.

Yemek yapmakta kötüydüm ama sözünü tuttuğu için sürpriz yapmak istiyordum. Hem patates kızartması da bir yemek türüydü. Bu yüzden işe gitmek için evden ayrılmadan evvel, bir yere uğramadan direk eve geleceği konusunda emin olmuştum. Bir yere uğrarsa gece yarısına kadar gelmezdi ve bunu istemiyordum.

Han evden çıktığında yelkovan on ikiyi gösteriyordu. Oturma odamızdaki dağınıklığı es geçerek mutfağa ilerledim. Hesaplarıma göre eve geri dönmesine yedi saatten fazla vardı. Kahvaltıdan kalan bulaşıkları güzelce yıkayıp, kuruladıktan sonra yerlerine kaldırdım. Cimri olmakta yeni bir çığır açtığımızdan bulaşık makinasını almamıştık. Birde her gün birisi yıkar diyerek kandırmıştı beni. Yalandı. Hep ben yıkıyordum. Evin kadınıydım ben. Evde oturup kocamın gelmesini bekliyordum resmen.

Yemek masasının üzerini güzelce boşaltıp temiz bir örtüyü üzerine serdim. Yemeği hazırlamadan önce masayı hazırlamak daha makul gözükmüştü gözüme. Masaya tabaklarımızı taşırken neden romantik bir yemek hazırladığımı düşünsem de patates kızartmasının olduğu bir masanın romantik olacağını sanmıyordum. Mum koymayı da düşünmüyordum, sakardım ben. Elim çarpardı. Hatta kalçamla bile düşürürdüm ben o mumu.

Masayı iyice hazırladıktan sonra kızartacağım patatesleri buzluktan çıkardım. Birde et koyacaktım fırına. Et pişerken patatesi pişirebileceğimden önceliği ete vermiştim. Yemek pişirmekten çok keyif alsam da bu akşam için özel bir çaba sarf etmek istemiyordum. Fazla uğraşırsam romantik olurdu ve romantik bir yemek ikimize uygun değildi.

Geniş bir kabın içine koyduğum iki parça antrikotun üzerine bir çay bardağı zeytinyağı ile birlikte tuz ve kimyon eklememin ardından elimle iyice birbirine karıştırdım. Etleri bu şekilde marine edecektim ki yerken ağzımızda hoş bir tat bırakacak; yemekten zevk almamızı kolaylaştıracaktı. Hem böyle yapmak etin kısa sürede kurumasını engellerdi ki yemeğimizi keserken tabaktan uçup gitmesini istemezdik.

Bir buçuk saat boyunca etlere dokunamayacağımdan, mutfaktan çıkmıştım. Odamı toparlayacaktım çünkü birkaç gündür elime geçen her şeyi yerlere atıyordum. En sevdiğim pijama altım bile yerleri süpürmeye başlamıştı ve bu beni rahatsız ediyordu.

Tamam. İtiraf ediyorum; rahatsız filan olmuyordum. Sadece anne korkusuydu bu. Evvelsi gün bizi ziyarete gelip odama girmişlerdi. Rachel bayılacak gibi olmuştu ve Eunji ise gözümden kan aktığını söyleyip hepimizi korkutmuştu.

Önce sadece bakıp çıkacaklar sanmıştım ama sonra odaya girip yerdeki çöplerime baktılar. Çorabımın içinden çıkan pizza parçasının gördüklerindeyse çıldırıp en yakın zamanda toplamamı, Han'dan bu konu hakkında bilgi alacaklarını söylemişlerdi. Eğer yapmazsam fitneci dayımın, beni ispiyonlayacağını da biliyordum.

Adore You x HanHunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin