"Karakış bir aşkın hikayesi!"
Kar, el ele tutuşanlar için romantik yağar. Elleri cepte olanlar için ise dramatik.
Lapa lapa yağan karın altında onu bekliyordum, bu cümle her neresinden bakarsan bak, çok saçmaydı evet ama gerçek buydu. Birkaç ay öncesine kadar tanımadığım, tanıdıktan sonra ise zaten beladan uzak olmayan kafamı, belaya daha çok soktuğum, küfrettiğim, nefret ettiğim adamı şimdi, burada bekliyordum! İçimde bir his vardı... Tuhaf ve beni, tüm benliğimi sigara dumanı altında, midemi kaldıran is kokusuyla başbaşa bırakan bir duyguydu bu. Tenimin her noktasının kavlamış olduğunu hissediyordum. Derim yanıyordu. Hızla yağmaya devam eden karın altında bile cayır cayır yandığımı hissediyordum.
Kanıyordum.
Bedenimin her yanında canımdan can alan kesikler varmış gibiydi. Öyle ki, irili ufaklı kar taneciklerinin bedenimle olan teması her defasında irkilmeme neden oluyordu. Bu havada ne diye yetim kol denen lanetli şeyi giymiştim, gerçekten bilmiyordum.
Yerde azar azar birikmeye başlamış kara sürtünen tekerlek sesine kulak kesilsem de, arkamdan gelen sese doğru dönmedim. Arabanın motor sesi bir anda bıçak gibi kesilirken aynı saniyeler içerisinde sert bir kapı kapatma sesi duyulmuştu.
Bu defa karda ses çıkaran lastikler değil onun ayakkabılarıydı. Birkaç haftadır aşina olduğum o çam ağacı kokusu yine burnuma dolarken gözlerimi kapatmamak için zor tuttum kendimi. Ondan nefret etmem, kokusunun ciddi anlamda güzel olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
"Buldun mu?" diye sordu bulunduğumuz ortama gayet tabi uyan sesiyle. Nefesini kolumda hissederken bile buz kesmiştim.
Ona dönüp bakmadım bile. Başka bir tarafla ilgileniyormuş gibi yapmaya çalışıyordum. "Evet."
"Güzel, yarın Beşiktaş'a getirirsin malı. Barbaros oradan alır."
Cümlesi bitmesine rağmen yanımdaydı. Gitmesini bekliyordum ama gitmemişti. Bir nefes çektim içime. "Yarın kaçta orada olmam gerekiyor?"
"Öğleden önce orada ol." dediğinde yüzüme baktığını hissediyordum ama ben inatla ona bakmıyordum. "Mal kaç yaşında, cinsiyeti ne, hangi organlarını satacak ve ne kadar istiyor?" dediğinde şaşkınlıkla ona dönmemek için zor tuttum kendimi. Bu tanıştığımızdan bu yana duyduğum en uzun cümlesiydi. Ayrıca her defasında insanlara mal diye hitap etmesi sinirlerimi bozuyordu.
Boğazımı temizledim. "28 yaşında, bayan. Para istemiyor." dediğimde şaşkınlıkla verdiği nefesi net bir biçimde duyumsamıştım. Buraya geldiğinden beridir ilk defa ona, gözlerinin içine baktım. Hareleri, zümrüt yeşilinin en can alıcı tonuna sahipti. Öyle bir yeşildi ki onunkisi, dünya üzerindeki binbir çeşit ağaç, onun irislerinin rengini kıskanabilirdi. "Ölmek için daha iyi bir yol bulamamış."
"Bir organ kimseyi öldürmez, özellikle de alınacak olan böbrekse!" dediğinde ne o, ne de ben gözlerimizi birbirimizin gözlerinden çekiyorduk. "Hangi organ ya da organlar sorusuna cevap vermedin."
Yarım ağız gülümsedim. "Can alıcı nokta da bu ya zaten..." dedim yutkunduktan hemen sonra. "Kalp. Kalbini satmak istiyor."
Yeşilleri koyu bir tona bürünürken burun kemerini sıkmıştı, Kerem. Sert mizacı, kesinlikle ayrı bir hava katıyordu ona. Bana yabancı olan şeyler onda güzeldi. "Kalp... ölüm." diye mırıldanıp tek kaşını yukarı kaldırdı. "Cesaretli hatunmuş." dediğinde kaşlarımı çatmak ve küfretmek istedim ama beni engelleyen bir şey olmamasına rağmen yapmadım. "İsmi ne?"
"Zeynep Kızılay."
Kendi ismimi söylediğimde ben de o da yağan karın altına gömülmüştük sanki. Yeşil hareleri önce koyu bir tona ardından ise maviye dönerken, bu dönüşümü zevkle izledim. O hayatıma girdiğinde de ölmeyi istiyor ve bekliyordum. Sahi o ne sanıyordu ki? İki kabadayılıkla beni vazgeçirebileceğini mi?
"Bana bir kalp lazımdı." dediğinde gözlerinde canlanan yaramaz çocuğu gördüğüme yemin dahi edebilirdim. "Bu çok iyi olacak."
Hiçbir şey demedim.
Kar etkisini gid gide azaltırken bakışlarımı ondan çektim ve caddenin sonuna doğru yürümeye başladım. Her şeyin sonundaydım. Ben hep dipteydim zaten. Bataklıktan çıkmaya çalıştıkça daha çok saplanıyordum. Kız kardeşim ve deli dolu kuzenim için yaşamaya çalıştıkça beceremiyordum.
Ben yaşamayı hak etmiyordum en başından beri.
Ölmeliydim.
Ölmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı: Zemheri
Teen Fiction"Karakış bir aşkın hikayesi!" Bir kadın bakıyor pencereden. Mutsuz. Bir adam geçiyor kaldırımdan. Umutsuz. Aşk tam ortada duruyor... Adam bakıyor, kadın ağlıyor. Aşk geçip gidiyor. (F. Mihayloviç Dostoyevski.) VEYL SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. [Kon...