İkimizde farkına vardığımızda dudaklarımız ayrılmıştı. Yüzümüze vuran fenerden ötürü ağacın gövdesinde oluşan gölgemize göz ucuyla baktığımda sırıtmadan edemedim. Benim neye sırıttığımı anlayan Karlina kolumdaki nasrın üzerinde dolanan elini omzuma çıkararak sıktı. Dudaklarımızın arasındaki mesafe yok denecek kadar azdı. Fısıldar bir şekilde "Sence yakalandık mı?" diye mırıldandığımda gülecek gibi oldu ama gülmedi.
"Bunun mümkün olmadığını biliyorsun." dediğinde yüzümüze fener tutan kişinin kim olduğuna bakma gereği bile duymadan yeniden dudaklarımı dudaklarıyla buluşturdu.
~*~
Bölüm şarkısı: Tuğkan - Ben böyleyim (cover) Bölümü baştan aşağıya bu şarkıyla dinleyebilirsiniz :) Kısa, öz ama kurgu için gerekli bir bölüm oldu :) Hatta bölümden çok kesit gibi bir şey oldu, farkındayım ama gerçekten kurgu için kurgunun gidişatı için böyle bir bölüm gerekliydi :)
19.BÖLÜM: "KARLİNA"
ZEYNEPTEN
"Bunun mümkün olmadığını biliyorsun."
Sarf ettiğim cümle üzerine dudaklarım onun dudaklarıyla buluşurken yüzümüze yansıyan ışık her ikimizinde umurunda değildi. Elini boynuma kaydıran Keremle, küçük bir nefes alabilmek için dudaklarımı geri çektim. Şuan kendime gerçekten inanamıyorum. Kendime engel olamıyorum. Yaptığım hiçbir şeyden pişman olamıyorum mesela. Alnı alnıma yaslanırken her ikimizin de aynı anda yutkunmasıyla toparlanmaya çalışıp kafamı iyice arkaya doğru attım ama benim bu kaçma hareketime karşın Kerem, kafasını kafamı arkaya atmamdan ötürü açıkta kalan boynuma yaslamıştı. Bakışlarım birkaç adım ötemizde ısrarla bize fener tutmakta olan ve adının Oğuzhan olduğunu anımsadığım çocuğa kayarken Kerem'e sırıtarak bakmasından ötürü kaşlarımı çatmıştım. Kerem'in dudakları, şah damarımın yanında bir noktaya, dudaklarını aralayıp konuşmaya başladığından, çarparken yine dikkatim dağılmıştı. "Araba hazır mı?" dediğinde Oğuzhan'a hiç bakmamasına rağmen onun olduğunu anlamış olmasına şaşırmıştım.
"Hazır abi. Senin külüstürü maalesef polisler, senden bir iz bulabilmek için çektiler. Bunun için yola başka bir arabayla devam edeceksiniz."
Kerem'in net cevabından sonra başını boynumdan kaldırmasıyla yeşilleri, benim koyu kahve irislerime değmişti. "Tamam, geliyoruz." Oğuzhan elindeki fenerle yeniden patika yola doğru yürümeye başlarken önce Kerem kalktı, ardından elini bana doğru uzattı. Bakışlarım bana uzattığı elinin, tam da bileğinin üzerindeki dövmeye kayarken nasıl uzattığımı bilemediğim elim, onun avcunun içerisinde adeta kayboldu. Onun elinden destek alarak bende ayağa kalktığımda ayağımın altında artık laçkalaşmış bir halde olan çamur kayınca küçük bir an için başım onun omzuna çarptı. Kerem buna gram aldırmayarak, avcunun içerisindeki elimi bırakmadan beni çekiştirerek geldiğimiz yönün tersine doğru, Oğuzhan'ın ardından ilerlememizi sağladı. O an esen sert rüzgarla istemsizce titrerken oturabilmek için yere serdiğimiz hırkamın orada kaldığını fark ettim ama umursamadım.
10 dakika kadar daha yürüdükten sonra patika yoldan ancak aslfalta çıkabilmiştik. Deniz ve Barbaros'u ileride gördüğümde ikisinin de Keremle bana tuhaf tuhaf -daha doğrusu birbirine kenetlenmiş ellerimize- baktıklarını gördüm. Bakışlarımı kaçırırken, Kerem'in onların bakışlarına rağmen bakışlarını çekmemesi hatta elimi daha sıkı kavraması dikkatimi çekmişti.
Barbaros'un sesini duyumsamamla bakışlarım ona döndü. "Biliyordum be! Bak gördün mü, boşuna aldın kızın günahını! Köstebek, köstebek deyip durdun kaç gündür..." dediğinde gerildiğimi hissetmiştim. Bakışlarım Kerem'e kayarken onun da bana bakıyor olması iyice gerilmeme yol açmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı: Zemheri
أدب المراهقين"Karakış bir aşkın hikayesi!" Bir kadın bakıyor pencereden. Mutsuz. Bir adam geçiyor kaldırımdan. Umutsuz. Aşk tam ortada duruyor... Adam bakıyor, kadın ağlıyor. Aşk geçip gidiyor. (F. Mihayloviç Dostoyevski.) VEYL SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. [Kon...