5.BÖLÜM: "DARGIN."
"Sonbahar kadar yalnız..."
Gece yatağa, yorganın altına girdiğinizde, başınızı yastığa koyduğunuzda birçok şey düşünürsünüz. Onlarca şey. Kimi zaman gün içinde yaşadıklarınızı, kimi zaman ise hayallerinizi, olmasını istediklerinizi...
Bende bu gece, buradaki ilk gecemde başımı rahatsız yastığıma koyduğumda gün içinde yaşadıklarım bir film şeridi misali gözümün önünden geçmişti. Üzerimde ağır bir yorgan vardı, tek kolla kaldırırken bile zorlanıyordum. Ama sıcak tuttuğu kesindi. Teyzem sobayı yakmıştı, soba ise salondaydı. Bu yüzden, diğer odalar buz gibiydi.
Bir ara, salondan başka bir odaya girip donmamla salondaki kanepede yatmayı düşünsem de, teyzem izin vermemişti. Sobanın güvenli olmadığını, zehirlenebileceğimi söylemiş ve beni bu odaya kışkışlamıştı.
Boynumdaki kolye, yan yatmamdan ötürü bluzumun içinden çıkmış ve uzun zincirin ucundaki kar kristali figürü görünüyor, karanlıkta bile parlıyordu. Bu benimdi, beni yansıtan tek şeydi, tamamen bana ait olan yegane şeydi. Onu pek gün yüzüne çıkarmazdım. Daima, giydiğim bluzumun altında, göğsümün üzerinde dururdu.
Onun bana, kristal deyişi belki de bu yüzden dokunmuştu.
Elimi yanağımın altına yerleştirdim ve gözümden yanağıma ulaşan bir damla yaşı umursamadım. Gün içinde ne kadar suratsız, ifadesiz yani nemrutsam gece tam tersiydim. Geceler benimdi. Bana özeldi. Ağlardım, gün içinde yaşadıklarımın sonucu geceye yansırdı. Güçsüz oluşumla dalga geçer, gülerdim. Bazen gecenin bir vakti kahkaha attığım dahi olurdu.
Gözümden akan bir damla yaşın ardını bir sonraki takip etti. Gözyaşım göz pınarımdan firar ettiği an, burun hizama düşmüş, oradan da aşağı süzülerek yastığın yüzeyine damlamış ve kendinden oldukça büyük bir noktayı ıslak bırakmıştı. Oysaki cürmü neydi ki gözyaşının? Damlanın yastığa düştüğündeki büyüklüğünün tek bit nedeni vardı halbuki. Gözyaşı, acıdan beslenirdi. Gözyaşı acı taşırdı. Burukluğu, hayal kırıklığını taşırdı. Ağırdı, bir damlanın içinde harmanlanmış duygular hayli ağırdı.
Dudaklarımı birbirine bastırdım.
Acı çekmiyordum.
Dudaklarımın arasından kaçmasına mani olamadığım bir hıçkırık kaçtı. Canım yanıyordu, kanıyordum. Kimse görmüyordu beni. Duymak istemiyorlardı. Babam için bir kuklaydım, onun eseri olan bir kukla. İplerimi bugün kesip koparmıştım.
Özgürdüm.
Mutsuzdum.
Hayal kırıklıklarım vardı.
Beceriksizdim.
Ve en önemlisi;
Dargındım.
Yıllarımı bir hükm altında geçirmiştim, kış elimden en yakınımı almıştı, kalp sevdiğimi, kuzenimi benden almıştı ve bedenim yıllardır beynime, beynim ise kalbime azap çektiriyordu. Ben ruhuma dargındım. Canım acısıyla baharı sevmiştim yıllar önce. Kış benden kız kardeşimi alınca kanarken sevmiştim ben baharı. Kış bana, ondan bu denli çabuk vazgeçişimden dargındı.
Kim bilir...
Belki de bu mahalle, bu sokak, bu ev ve bu kış... Benim sonum olurdu.
Sonsuz bir sonsuzluk.
✨
Sabah, pencereden içeri sızan ses ile ezan sesi ile uyanmıştım. Evet, villada da ezan seaini duyduğum sabahlar oluyordu ancak bu kadar net duyup da uyandığım olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı: Zemheri
Teen Fiction"Karakış bir aşkın hikayesi!" Bir kadın bakıyor pencereden. Mutsuz. Bir adam geçiyor kaldırımdan. Umutsuz. Aşk tam ortada duruyor... Adam bakıyor, kadın ağlıyor. Aşk geçip gidiyor. (F. Mihayloviç Dostoyevski.) VEYL SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. [Kon...