Kapıları sürgülerim, kapatırım ışıkları. Çekerim perdeleri, yalancı ve benliğime yabancı bir gece indiririm yeryüzüne. Eğer ihanet varsa işin içinde, salarım vefasızlığın aç kurtlarını üzerine. İhanet etmek ölüm gerektirir. Eğer ihanet edersen, ölümü hak etmişsin demektir.
Deniz tereddütle dudaklarını aralarken, Kerem'in dalıp giden yüzüne odaklanmıştı. "Abi kız... Murat o kızı gördü, haberi çoktan uçmuştur, Hidayet'e. Peşini bırakmaz artık."
"Bir bok yapamaz, kızla bir alakam yok."
Barbaros başını iki yana salladı. "Tüm merkez, senin o kıza sarıldığını konuşuyordu abi! O kızı bir an evvel buradan uzaklaştırsan iyi olacak."
Kerem boğazını temizledi. "Yalandan üç beş kez sarıldık, birkaç saat dertlerini dinledik diye yargılamayacaksınız herhalde beni." dedi alayla. Oğuzhan derin bir nefes bırakırken bütün bakışlar onu bulmuştu.
"Yalandan veya sahiden... Hidayet bununla ilgilenmez, o piçin bir sözü var bilirsin. Kadın zayıflıktır. Ortalık karışık ve en önemlisi sana muhtaç olmasa çoktan görevden çekerdi seni."
❄
Aynı dakikalar içinde Zeynep, Kerem'in gecekondusunun boyası dökülmüş duvarına sırtını yaslamış duyduklarını süzgeçten geçirirken yüzünde hiçbir şaşırma yahut hırs -sinir- belirtisi yoktu. Sözde geldiği bu yerde, yine sözde aldatılmaya alışmıştı.
Başını sırtını yasladığı duvara yaslayıp derin bir nefes aldı. O adamın -adını bilmiyordu- söyledikleri aklından tek tek geçerken yumruğunu sıktı. Bu sefer başarısızlığa yer yoktu hayatında. Her şeyi batırmışken, belki de 28 yıllık hayatının en iyi ve en büyük fırsatı kendiliğinden ayağına gelmişti. Bu fırsatı geri tepemezdi. "Yalandan veya sahiden..." dedi tıpkı o adamı taklit ederek. "Bu sefer avcumun içerisindesin, Kerem Erk Alazoğlu."
Derin bir nefes alarak sırtını, soğuk tenini ürperten duvardan ayırdı. Son bir kez daha, adamların oturduğu noktaya baktıktan sonra hızlı ve aceleci adımlarla bahçenin arka tarafına doğru yürüdü. Evin arkasına bakan pencerenin önünden geçtiği sırada odanın içinden yanan ışıkla ayağı karda kaysa da, sırtını sert bir şekilde duvara yaslamayı başarmıştı. Bileğini burkmanın verdiği sızıyla yüzünü ekşitirken derin bir nefes verip başını duvara yasladı. Tam bu sırada gelen gıcırtılı ses, pencerenin açıldığını belli eden hışırtı, kulaklarına doldu. Nefes alışveriş düzenini sekteye uğratabilecek şekilde, fark edilmemek adına, nefes alıp vermeye devam ederken bir kız sesi duyumsadı.
“Bu hayra alamet değil, Destan. Barbaros abi, Deniz abi hadi onu geçtim Oğuz abi geldiyse muhakkak bir şey var demektir.”
Bir başka, yabancı kız sesi.
“Abinin gerçekten ne işler yaptığını söylemeyeceksin değil mi?”
“Hayır, sözüm var.”
Zeynep yaslandığı duvarda aşağı doğru kayarak yere, sıkışmış ve buz kesmiş kara aldırmayarak, oturdu. Bacağını karnına doğru çekip -ki bu hareketi yaparken burkulan bileği bir kez daha güçlü bir biçimde sızlamıştı- yan tarafa bir karış, belki de bir karıştan biraz daha fazla yana kaydı. Kafası, pencerenin soğuk mermerine değerken bir defa daha yana kaydı, genç kadın.
Yakınından gelen hışırtı sesi ile nefesini tutarken bir kez daha yan tarafa kaydı. Ses çıkarmamaya özen göstererek, aceleci davranmayarak aynı şekilde devam etti. Pencereden karşı tarafa geçtiğinde yavaşça yerden doğruldu ve etrafı kolaçan ederek arka bahçedeki yıkılmış, betondan demirlerin çıktığı duvarın üzerine tırmanıp bahçeden çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonun Başlangıcı: Zemheri
Teen Fiction"Karakış bir aşkın hikayesi!" Bir kadın bakıyor pencereden. Mutsuz. Bir adam geçiyor kaldırımdan. Umutsuz. Aşk tam ortada duruyor... Adam bakıyor, kadın ağlıyor. Aşk geçip gidiyor. (F. Mihayloviç Dostoyevski.) VEYL SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. [Kon...