Bir hafta geçmişti onsuzluğun üzerinden. Hale'nin dediği gibi acımda büyük bir değişiklik yoktu henüz. Sadece alışmaya çalışıyordum içimdeki boşlukla yaşamaya. Sahi alışabiliyor muydum emin değildim. Başlardaki gibi kalbim sökülmüyordu yerinden fakat acı halen oradaydı hissedebiliyordum. Hale her ne kadar beni yalnız bırakmamaya çalışsa da geceleri mecburen uykularıma karabasan gibi çökmeye devam ediyordu anılar ve acı. Aklımı dağıtacak pek çok şey yapıyorduk dışarıda. Üniversite günüm başlamadan olabildiğince İstanbul'un Hale sayesinde görünmeyen yönlerini görüyordum. Uras'ın daha önce söylediği gibi tam bir çılgındı. Bu süreçte onun epey o yönünü görmüştüm. Gündüzleri dağılmaya başlayan kara bulutlar gece Uras'ı getiriyordu. Ne çok özlemiştim oysa onu. Böyle ayrı düşmek kalp kırıklığımın yanı sıra onun özlemi ile de sınıyordu beni. Onu bir yanım affetmek ve soluğu kolları arasında almak isterken diğer yanım Hale gibi beklememi tavsiye ediyordu. Zaman ilacıydı söylediğine göre bu kalp acısının. Oysa zaman onsuz geçmek bilmiyordu ki...
Günler sonra yeniden gözlerimi yorgunlukla araladım. Yanı başımdaki saat yediyi gösteriyordu. Mutfaktan kulağıma çalınan tıkırtılar Hale'nin yine benden erken kalktığına işaret. Bazen onun uyuduğunu bile düşünmüyordum. Gece geç vakitlere kadar elinden bir defterle uğraşıyor ve çok erken bir vakitte uyanıyordu. Bu enerjisin neye borçluydu henüz çözememiştim. Ona bu yönden gerçekten hayranlık besliyordum.
Yatakta oyalanmayı kesip kalktım. Ayakucumda duran süslü pembe renk terliklerimi ayağıma geçirip odadan dışarı çıktım. Evin içini yine kahve kokusu sarmıştı. İşte Hale'nin sabah rutininde vazgeçilmezlerinden birisiydi bu da.
Mutfağın girişine ulaştığımda onu tezgâhın yanında pencereden dışarı izlerken buldum.
''Yine erkencisin'' dedim içeri doğru ilerleyerek. Bana dönüp içten bir gülümseme sundu ve fincanında kalan kahveyi tek hamlede bitirip, boş bardağı lavabonun içine bıraktı.
''Eski bir arkadaşımla görüşeceğim o yüzden. Sende gelmek ister misin?''
Ona başımı hayır anlamında sallayarak cevap verdim. Bu gün kendimi pekiyi hissetmiyordum. Günlerdir uykusuzluğun getirdiği ve yaşadığım stres üzerimde bir ağırlık hissettirmişti. Tüm günümü bir şeyler atıştırdıktan sonra evde dinlenerek geçirmeyi planlıyordum.
''Sandviç yapacağım ister misin?'' diyerek sordum buzdolabına yönelerek. İçinden çıkardığım malzemeleri tezgâhın üzerine bıraktım.
'' Sana afiyet olsun canım ben bir şeyler atıştırırım daha sonra. Bir duş alıp hazırlanıp çıkacağım'' dedi Hale yanımdan geçerken.
''Pekala''
Onun banyoya gidişi ile bende önümdeki malzemeleri ekmek sepetinden çıkardığım ekmeğin arasına yerleştirmeye başladım. Uras'ın yaptığı gibi lezzetli değildi benimkiler. Çünkü onun eli değmişti. Onun yaptığı gibi hiçbiri aynı lezzeti vermiyordu.
Bitirdiğim sandviçi tabağa koyup yanına bir bardak meyve suyu doldurdum. Çektiğim tabureye oturacağım esnada gözümün önün kararması ile durduğum yerde sendeledim. Anında göğüs kafesimde hissettiğim acı ile nefesim kesildi. Hızlanan nefes alma çabalarıma ve acıya rağmen direnmeye çalıştım. Fakat baskı öyle büyüktü ki sesimi bile çıkaramıyordum. Ki zaten banyodan gelen su sesi Hale'ye benim fısıltımı ulaştırmazdı bile.
Gitgide zayıflayan gücüm ile dizlerim üzerine düştüm. Elim göğsümün üzerini bulurken neler olduğunu düşünemiyordum bile. Tek aklımda olan acıydı. Ve bilincim kaybolana kadar da öyle devam etti....
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Başımda bir doktor ve hemşire vardı.
''Bana ne oldu?'' diyerek konuşmaya çalıştım ağzımdaki solunum maskesine rağmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN 2- SIYAH
General FictionUmudun tükenişi yüze çarpar ya rüzgar misali Kalp kırığı cam kesiği gibi acıtır canı Deniz dalgalanır, fırtına kopar Savrulursun o lodosun içinde Yeniden yeşermek kolay değil Dal kırıldığında kökten medet bekleme... 04.07.2016 tarihinde yazılmaya...