Onun öfkesi en çok kendineydi. Arada kaldığı savaşta sonunda etrafına da zarar vermeye başlamıştı. Bu hali beni korkutmaya başlıyordu. Gitgide kötüleşecekti biliyordum. Her ne kadar onu kendimden uzaklaştırmak istemesem de onu bırakmak zorundaydım. Verdiğim bu savaşı kaybetmiştim. Ona kendimi dinletmiştim en sonunda kalbimi göstermeye çalışmıştım. Görüyordum ki onda açtığım yaralar derindi ve kolay kolay kapanacağa da benzemiyordu.
Asla yapmayacağım şeyler yapıyordum ona. Bencil tarafım Defne'yi bu eve kapatmış ve ısrarla her şeyi unutmasını ve eskisi gibi olmasını istiyordu. Bu imkânsızdı yine de kendimi durduramıyordum.
Sanmıştım ki ona yeniden karışırsam benden gitmezdi. Öyle olmadı. Güvenini kırıp dökmüştü etrafa. Zarar vermeyim derken en büyük kesiği ben atmıştım kalbine. Sarf ettiği sözler gibi aptaldım, bencildim... Eline geçen her şeyi savurup atarken kendini kaybetmişti tamamen. Ne ona seslenişimi duyuyor ne de duruyordu. Öyle ki duvara çarpan vazo dağılıp parçalanırken, o parçadan seken cam alnıma çarptığında ince bir sızı hissetmiştim. Elim kaşımın üzerini bulduğunda parmaklarıma değen sıvı Defne'yi de beraberinde nihayet durdurmaya yetmişti.
Gözleri korku ile bakıyordu. Ona doğru ilerleyip yüzünü avuçlarım arasına aldığımda yaşadığı şoktan bir türlü çıkamıyordu. Seslenişlerimi işitmezken mecburen onun dikkatini dağıtma içgüdüsü ile dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Ne de çok özlemiştim ona böyle kapılmayı ve sahip olmayı.
Eylemim yerini bulurken küçük elleri beni dünyasından yeniden itti. Hızla geri çekilip sırtı duvara yaslandığında vücudu titriyordu soğukta kalmış gibi. Ellerimi hafifçe kaldırarak ondan özür dilemeye çalıştım. Anlasın istiyordum her şeyi onun iyiliği için yapaya çalıştığımı. Oysa o özrümü hiçe sayıp kesin bir dille sınırını çizdi. Ayakları kayıp düşerken daha fazla beklemeye gücüm kalmamıştı. Koşup onu belinden yakaladım. Yorgunluğunu belli ederken onu sarıp sarmalamama direnmedi bu sefer. Yuvasını bilen göçmen kuş misali başını göğsüme dayadı ve orada sakinleşmeye çalıştı bir süre.
Haklıydı tüm söylediklerinde. Biz kendimizi bu şekilde tüketiyor ve yaşanacak şeylerin önüne geçemiyorduk. İçine düştüğümüz bu fırtına dinmeden yelken açıyorduk sürekli rüzgâra karşı. Bizi savurmasına göz yumuyorduk. Daha fazla bu şekilde devam edemezdim. Onu kurtarmak isterken hepten kaybetmeye başlıyordum. Şimdilik onu rahat bırakmamın vakti gelmişti. Ona kurmaya çalıştığı dünyanın kapısını açtım. Kendi ellerimle bıraktım elini. Savrulacaktı bu fırtınada fakat yeniden düşecekti aşka. Tek umudum buydu. Onun gidişi ile bende cennet ve cehennem arasında arafa yükselmiştim...
Kokusunu son kez içime hapsederek onu kollarım arasından uzaklaştırdım. Gözlerine bakarsam duramazdım. Bu yüzden hızla yerden kalkıp kapıya ilerledim. Anahtarı cebimden çıkarıp tek hamlede açtım ve kendimi serin geceye bıraktım. Yeri döver gibi, gözlerimden cehennemin ateşi dökülür gibi hızlı adımlar sonunda arabaya ulaşıp çalıştırdım.
Dağ evinden yeterince uzaklaştığımda ayağım fren pedalına asılmıştı. Dakikalardır gözlerimi kör eden pusu silip derin bir nefes çektim ciğerlerime. Oysa aldığım hava bana yetmiyor, göğüs kafesim parçalanacak gibi inip kalkıyor ve kalbim duracak gibi gümbürdüyordu. Bir süre arabanın içinde acımla beraber yandım. Geriye benden bir şey kalmadığında cep telefonumu çıkarıp Demir'in numarasını çevirdim.
Saat epey geç vakitti. Uykulu sesle açtığında ''Kardeşim hayırdır bu saatte?'' dedi.
Ona şu an bir açıklama yapacak halde değildim. Acı fazlasıyla hâkimdi dünyamda.
''Dağ evine gel, Defne'yi Hale'nin evine götür''
Sözlerimin altında nedenler aramadı. ''Şimdi çıkıyorum'' derken biliyordum ki çoktan yataktan kalkmıştı. İyi bir dosttu hayatımda. Sırlarımı, acılarımı paylaşabileceğim tek dostumdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN 2- SIYAH
General FictionUmudun tükenişi yüze çarpar ya rüzgar misali Kalp kırığı cam kesiği gibi acıtır canı Deniz dalgalanır, fırtına kopar Savrulursun o lodosun içinde Yeniden yeşermek kolay değil Dal kırıldığında kökten medet bekleme... 04.07.2016 tarihinde yazılmaya...