.

4.8K 200 14
                                    

Göz yaşları her an düşecek gibiydi kirpikleri arasından. Nefes alış verişi hızlı, tenindeki küçük sarsıntılar artık gözle görülürcesine kendini belli ediyordu. Karşımda adeta dalından kopmak üzere olan bir yaprak gibi duruşu dik durabileceğine dair iyi işaretler vermiyordu. Yine de bana tutunmaya parmak uçları üzerinde devam etti. Sanki damarımın üzerine basarken bir mesaj veriyordu kendince. Nitekim dudakları arasından dökülen sözler aklımdan geçenleri doğrular nitelikteydi.

''O halde senden kopmama bir daha izin verme'' dedi tuttuğu bir damla gözyaşı firar ederken.

Boynumda gezinen parmakları enseme kayarken anında başı hemen çenemin altına girdi. Ilık nefesi tenimi gıdıklarken dudaklarım hüzünle iki yana kıvrıldı. İşte biz onunla tam olarak buyduk. Kayıp iki yapboz parçası... Biri diğerini bulduğunda hemen tamamlanıyorduk. Bizim huzurumuz birbirimize açtığımız güvenli alandan ibaretti. Her ne kadar benim limanım Defne için fırtınalı, yağmurlu ve soğuk olsa da, onun varlığı ile diniyordu kaos. Sadece dünyam Defne için dönüyordu ve dönmeye devam edecekti. Sadece o olduğu sürece olacaktı tüm bunlar. O olmadan her şey bomboş ve anlamsızdı zira.

Kısa bir süre mola verdi kollarım arasında. Dinlendi ve soluklandı. Nefesini kontrol altına aldığında geri çekilerek gözlerini bana çevirdi. Nemli kirpikleri arasında kahveleri bir bilye gibi parlıyordu. Gözlerinde hüzün olsa da içtenlikle gülümsedi. Kıvrılan dudakları arasından küçük bir kıkırtı işittim. Bu daha çok keyiflenmeme sebep olmuştu.

Onu kollarım arasından hafifçe uzaklaştırıp masanın üzerindeki kutudan ilk olarak bilekliği alıp, gümüş renkteki zinciri bileğine geçirdim. Soğuk metal onun bileğini sararken tüm yaşadıklarımız yeniden gözlerim önüne serilmeye başlamıştı. En başından olan biten her şey dahil şimdi geldiğimiz noktada tek bir şeyi anlamıştım. Ben Defne'yi kendime zincirlemiştim ve şimdide aynısını yapıyordum. Yeniden kollarına prangalar vurmuştum. Onun benden bir daha gidecek olma ihtimallerini sıfıra çekiyordum aklımca. Oysaki bunların işe yaramayacağını biliyordum ama yine de yapıyordum. Onu kendime zincirliyordum işte. Benim kayıplarımın telafisi yoktu biliyordum ama onun henüz yaşayacak çok şeyi vardı bunu görüyordum. Ve o bunları yaşarken sadece onun mutluluğuna destek olmak istiyordum sadece. Kendi ellerimle kırdığım kanatlarını iyileştirip 'Hadi uç bakalım' diyecektim sözde. Bu da benim kendimi kandırdığım bir masal mı olacaktı işte onu gerçekten zaman gösterecekti.

Ellerim bileğinden uzaklaşırken gözlerim Defne'nin üzerine çevrildi. Gözleri kendi bileğini izliyor bense onun ilk günkü masumiyetini görüyordum. Birkaç saniye daha bu şekilde onu izlemeye devam ettim. Toparlanıp masanın üzerindeki diğer kutuya uzanıp yeni bir metal zinciri parmaklarım arasına alıp iki yana uzattım. Bu benim Defne'ye aldığım kolyeydi. Hırsı ile çekip koparmıştı ama tamirini yaptırdıktan sonra yeniden ait olduğu dünyanın kapısına gelmişti.

Yan yana iki kalbin ortasında bir engel gibi duran parlak siyah taş tam olarak onun ve benim dünyamızı anlatıyordu. Aramızda olan karanlık ve bencil tarafın resmiydi adeta. Bendim o. Bencilliğinin boyu üzerinden taşan ama bunu hırsla kabul etmeyen o siyah nokta tam olarak bendim.

Defne komut almadan hemen arkasını döndü. Açıkta kalan boynuna ellerim titreyerek ilerledi. Zincirin bir ucu boynuna dolanırken diğer ucu ile bir türlü birleştirmeye elim gitmiyordu. Bizim dönüşümüz yoktu farkındaydım fakat amalar zihnimin ortasına gelip sofrayı kurmuşlardı sanki. Hepsinden çıkan ayrı ses farklı bir şey söylüyordu. Birkaç gün öncesinde olan mutluluk ve güven duygusundan eser kalmamıştı adeta. Korku sinsi bir sis bulutu gibi zihnimin içinde yavaş yavaş ilerliyordu. Kendim ile yaşadığım çelişki birkaç dakika böyle sürüp gitti ve ben halen zincirin iki ucunu birleştirememiştim. Bu afallayışımı fark eden Defne yeniden arkasını dönerek soru sorarcasına baktı.

SEN ONA AŞIKSIN 2- SIYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin