Araf: 20.bölüm

448 225 59
                                    


      " Sırılsıklam "

   Saat bile rutininden çıkmış hareket etmiyordu.Gökyüzüne doğru yükselen binanın önünde her şeyden kaçıp dışarıya atmıştım kendimi. Şehrin kokusu bile rahatlamama yetmiyordu.
Kış aylarının bilindik yağmuru damlalar halinde yeryüzünü ıslatmaya başlamıştı.Gri bulutlar içini dökerken durup bedenimi ıslatmasını bekledim.

Alnıma düşen bir damla...

Yanağıma,oradan da yere düşen bir damla daha

Anılarım caddeden hızla geçen arabalar gibiydi.Hızlı,yağmurdan kaçan,acımasız.Geçmişim bir dram filminin sahnelen bölümleri gibi ilerliyordu.Baş rolde ben vardım.Artık rolümden çıkıp gerçek hayatla yüzleşmem gerekiyordu.

Taksiyi durdurup kapısını araladım.
Öylece dikilmiş dururken o saniye birden yağmur durmuştu sanki.
Arkamda hızlı hızlı sıcak nefesini solurken beni soğuk bileğimden yakalamıştı.

" Nereye gidiyorsun?"

Sert ve istikrarlı bir tutuştu.

" Bırak gideyim. "

Neden sesim bu kadar çaresiz çıkmıştı ki.İstediğim onun benim üzerimdeki etkisi gibi bir etki bırakmaktı.Yüzüne bakıp emirlerimi peş peşe sıralayıp neden ona karşı koyamıyordum?

" Sence artık gidecek bir yerin kaldı mı? "

Yağmurun sesini bastırmaya çalışırcasına yüksek sesle konuşuyordu.
Saç tellerinin her biri tek tek ıslanıyordu.Şimdi o da benim kadar ıslanmıştı.Tuttuğum taksinin kapısını sertçe kapatıp şoföre gitmesini söyledi.
Kolumdan tutup hızlı adımlarına benim ruhsuz adımlarımı kattı.Otoparkta yağmurdan nasibini almış bedenlerimizle arabaya kadar eşlik ettik.Her şey sırılsıklamdı.Kollarımı titreyen bedenime sardım.

5 dakika...10 dakika...yarım saat

Tüm yol boyunca sessizdik.Böyle bir durumda ne konuşabilirdik ki.Bizi kaldığım otele tekrar getirmişti.Evim diyebileceğim bir yer bile yoktu.
Resepsiyonun önünden geçip asansörle odaya çıkana kadar tüm gözler bize bakıyordu.Hiç birine aldırmadan sonunda açılan otel odasının kapısından içeri girdik.Ben hiçbir şey yapmadan girişte dururken o elinde iki havlu ile geri dönmüştü.Birini bana verip diğeri ile saçlarını kurulamaya başladı.

" Saçlarını kurulamak mı istersin yoksa bizzat ben mi yapayım. "

Elime tutuşturduğu havluyu yere atıp bir cesaretle söze başladım.

" Neden beni bu kadar önemsiyormuşsun gibi yapıyorsun James? "

" Önemsediğimi kim söyledi? Ben grip olmuş bir kıza bakıcılık yapmak istemiyorum sadece. "

Beni ve kalbimi kırmak için o kadar çok çabalıyordu ki onun bilmediği tek şey kalbimin çoktan parçalara ayrıldığıydı.

" Defol git! "

Eli ile kurulamaya çalıştığı saçlarına yaptığı hareketler söylediklerimle aynı anda durdu.Az önceki sakin tavrı gitmiş yerine günlerce aç bırakılmış gibi bakan bir hayvan gelmişti.

" Eğer ben istersem giderim. "

Bir elini arkamdaki kapıya koyup beni kapı ile bedeni arasında bıraktı.

" Ve emin ol uzun bir süre gitmeyeceğim. "

Sesini bilerek bu kadar tahrik edici yapıyordu.

Yağmur kokusunun yanında cezbedici kokusu burnuma kadar geliyordu.Bacaklarımı istemsiz olarak kasmaya başladım.Elindeki havluyu benim gibi yere atıp elini ıslak polarımın altında titreyen bedenime sardı.Eli yavaşça belimde keşfe çıkarken dudaklarımı araladım.Aramızda gittikçe daralan çekim bizi daha da yakınlaştırıyordu.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin