Araf: 29.bölüm

110 16 28
                                    

           
             " Kontrol "

         • Amber'ın ağzından

    Terden sırılsıklam olmuş halde gördüğüm berbat kabus yüzünden ve bir türlü düz çizgide ilerlemeyen hayatımın kötü başlayan günlerinden birine daha uyandım.Bu kadar sık kabus görmezdim ama son günlerde sayısı epey artmıştı.Bilinçaltımı işgal eden karanlık yanlar epey boğucuydu.

Gece üzerimdeki ince battaniyeyi üzerimden atmış olacağım ki yeni gelen aralık ayının dondurucu havası altında titremeye başladım.Hala kolları belimde sarılı uyuyan James'i uyandırmamaya dikkat ederek üzerime kalın bir şeyler geçirebilmek için dolabın önüne geçtim.Karmaşıklığın arasında uzun kalın polarımı giyip bacaklarımı diz kapağıma kadar saran büyükannemin hediyelerinden biri desenli tozlukları geçirdim.Topladığım at kuyruğundan kaçıp terden yüzüme yapışan saç tutamlarımı topladım.O sırada o çoktan uyanmıştı.

Dün aramızda geçen her iyi ne ise bugün yüzündeki somurtkan ifadeden uçup gittiği belliydi.Konuşmak istiyordum ama ilk önce onun ne diyeceğini merak ediyordum.Ellerini dağınık saçlarının arasından geçirip bir süre esnedi.Ağzından çıkan ilk şey aptal bir soruydu.

" Saat kaç? "

Telefona uzanıp ekranda beliren sayılara baktım.

" Epey erken...sabahın altı buçuğu. "

Kansas'ta erken uyanmaya alışmıştım,büyükannem için geç kalkmak günün ellerimizden kayıp gitmesine neden olmaktı.

" Bugün okula gidecek misin? "

Üzerinin yarı çıplak oluşundan rahatsız olmuşa benzer halini hissederken kenardaki tişört ve pantolona uzandı.

" Evet...birazdan hazırlanacağım. "

" Tek başına altından kalkabilirsin değil mi? "

Demek istediği apaçık ortadaydı.Bugün peşine takılmamamı istiyordu.Kafamı onaylarcasına salladım.

Aramızdaki uçurum genişleyip herşeyi yutacak gibi büyürken onun bu gizemli kutu gibi kapalı halini okumaya çalıştıkça o uçurumun içine çekiliyordum sanki.

Kendini yatağa bırakıp gözlerini kapatırken onun orada bırakıp bu uyku sersemliğini üstümden atabilmek için mutfağa gidip sıkı sıkıya ihtiyaç duyduğum bir fincan kahveye kollarımı açtım.Burnumun ucuna o tanıdık tatlı,vanilya kokulu pankekler gelirken aklıma büyükannemi aramak geldi.Takvime şöyle bir baktığımda neredeyse yirmi bir gün olmuştu.Bu karmaşaya girdiğim koskoca yirmi bir gün.

" Ne düşünüyorsun prenses? "

Arkamdan gelen ses ile dalıp gittiğim düşüncelerimden sıyrıldığımda parmaklarım sıcak kahve ile yandı.Ani refleksle suyun altına tuttum.

" İnsanlara böyle sessiz yaklaşmamalısın James. "

" Sana seslendim ama duymadın. "

Elimdeki kısa süreli sızı ile fincanı sertçe tezgahın üzerine bıraktım.Yaklaşıp yarım kalan kahveden yudum aldı.Konuşmayacağını anlayınca mutfaktan çıkıp hazırlanmak için yatak odasına geçtim.

Sıcak bir duşla başlayıp daha sonra bugünün özensiz kombinini kafamda canlandırıp dolaba boş gözlerle bakmakla devam ettim.Kot pantolon ve hiç iyi anılarımın yaşanmadığı kırmızı kalın kazağım.

Dağ evine bu düğümlenmiş kaostan uzaklaşmak için geri dönmeyi çok istediğimi o an fark ettim.Bu kadar kısa sürede ne kadar çok yıpranmıştık.Eğer bizim için kader denen şey buysa tanrı umarım ne yaptığını biliyordur.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 28, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin