Merhaba. Yorum hanesinde koskoca bir sıfır ile geride bıraktığımız 6. Bölümün ardından bu bölümü kafamda uçuşan soru işaretleriyle yayınlıyorum. Burada yazdıklarını yayınlamakla yazıp word dosyasına kaydetmenin hiçbir farkı yok açıkçası. Ben etkileşimde olmak istiyorum. Övgü dolu sözler falan beklemiyorum, sadece düşüncelerinizi benimle paylaşın, hep beraber gülelim, kızalım falan istiyorum ama ne kadar çabalasam da hiçbir sonuç alamıyorum ve bu durum beni çok üzüyor. Böyle giderse korkarım ki yazdıklarım word dosyasında kalacak. Sonuçta orada da kendi kendimeyim burada da. Bunu belirtmek istedim.
🌸BÖLÜM 7🌸
Tak tak tak!
Kapının ziline eşlik eden takırtılar eşliğinde gözlerini araladı. Sanki beynine çivi çakılıyormuş gibi hissediyordu.
Sabahın bu saatinde bu lanet olası gürültü de neyin nesiydi?
Yataktan ayaklarını sarkıtıp gönülsüzce gürültünün kaynağını bulmaya yeltendiğinde tökezledi lâkin düşmeden bir yere tutunmayı başardı.
Daha dikkatli adımlar atarak gürültünün geldiği yöne doğru yürümeye devam etti ve ana hatta ulaştı. Ardından hiç düşünmeden kapıyı tek hamlede açıp Kuzey’le karşı karşıya geldi.
Tahmin etmeliydi!
Yeni hayatına Kuzey gibi bir hödük dâhil olmuşken başka kim bu kadar gürültü yapardı ki?
Zaten karşısına kim gelirse gelsin öldürmeyi, eğer öldüremezse bile çenesiyle süründürmeyi aklına koyduğu için “Sen ne halt ettiğini sanıyorsun?” diye ciyakladı. Aslında öfkesine maruz kalan kişinin Kuzey olmasından dolayı oldukça memnundu. Allah’ın bildiğini kuldan saklayacak değildi.
Arayıpta bulamadığı fırsat kendi ayaklarıyla kapısına kadar gelmişti ve işte şimdi onu parçalayacaktı!
Tabii parçalanacak olması birazcık olsun Kuzey efendinin umurunda olsaydı, alacağı intikâm tadından yenmeyecek bir kıvama ulaşabilirdi.
Muhatabının umurunda olmadığı sürece hiçbir intikam keyif vermezdi ki!
Genç adam, Güney’in sözlerini de öfkesini de umursamadığını duruşuyla, tavırlarıyla bu kadar belli ederken genç kızın hiç şansı yok gibi bir şeydi.
Ayrıca ifadeleri de keskin geçişlerle değişiyordu ve bu durum genç kız için büyük bir handikap oluyordu.
Dakikalar öncesindeki umursamazlığı okunurluğunu yitirmişti ve bu saniyeler içinde olmuştu.
Kuzey, kobalt mavisi gözlerini ona dikip öylece baktı. Bu defa ki ifadesiz bir bakıştı. Ya da Güney, uyku sersemi bir halde olduğu için o bakışlarda herhangi bir ifade yakalayamamıştı.
Ardından genç adam, kolunu kaldırıp saatini Güney’in gözüne sokarcasına ekranına vurduğunda genç kızın aklı oldukça karışıktı. Bu hareket tanıdıktı. Genç adam dün akşamki sinir bozucu hareketini yine tekrarlamıştı ve bakalım bunun arkasından ne gelecekti?
Kuzey, Güney’i çok bekletmedi. “Saat 07:05! Giyinmek için tam beş dakikan var. Eğer beş dakika içinde aşağıda olmazsan yukarı çıkar, kapıyı kırar, üzerinde ne olduğuna bakmaksızın seni omzuma attığım gibi merkezin yolunu tutarım. Sonrasında ben, bana düşeni yapmış olur geri çekilirim. Sense işiteceğin azarlarla baş başa kalıp sıkı bir savunma yapmak zorunda kalırsın,” diye bağırarak Güney’in aklında uçuşan sorunun yanıtını verdi. Sonra biraz duraklayıp düşünür gibi yaptı. “Bu arada artık dört dakikan kaldı,” diye eklerken oldukça acımasızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bela Çiçeği (YENİ HİKAYE)
Romance"Sen tüm belaların arasında inadına açan bir çiçeksin. Bela çiçeğisin..." Tüm hakları saklıdır. İznim olmadan çoğaltılması halinde yasal işlemlere başvurulacaktır!