"Kahretsin."Kucağımdaki belgeleri ve Bucky'le ilgili olan, ona yardımcı olabilecek, okunması gereken kağıt evraklarını birkaç dövüşü görüp geçirmiş ince kollarımın arasında sıkı sıkıya tutarken tek söyleyebildiğim buydu işte.
Omuzlarıma kadar gelen ve o halleriyle bile beni rahatsız eden dalgalar halinde dökülmesi gereken mavi saçlarımı tepede karman çorman bir topuz halinde toplamıştım. Umursamazlığımı gözler önüne serme ve rahat olduğumu kanıtlama çabası içinde giymiş olduğum koyu gri eşofman altı ve üstündeki siyah askılı tişörtümle de kendimi pek sade hissediyordum. Karargahtaki bu karmaşa içinde sade olmak oldukça garip karşılanabilirdi, fakat herkesin ihtiyacı olan yegane temel olduğu konusunda da kimsenin itiraz edemeyeceğinden emindim.
Küçük adımlarla ilerleyerek üstünde "Barnes, 07" yazan kapının önüne dikildim ve kucağım dolu olduğu için kendi kendime bir homurdanma daha hediye ettim. Huysuz bir tavırla yüzüme düşen mavi bukleyi de geriye üfleyip ayağımı bizim ekibin genel halsizliğine tezat bir çeviklik ve enerjiyle kaldırıp kapıyı açtım. Hafifçe pofuduk terliklerimin ucuyla kapıyı iterken Bucky'nin odada olmadığına kanaat getirmem pek de uzun sürmemişti.
Yarı yarıya dağınık klasik tipte bir erkek odası diye tanımlayabileceğim ve jaluzisi de yarısı açık kalacak şekilde indirilmiş mekana ince adımlarla girip tek kolumla kavradığım evrakları koyabilmek için karışık masasında biraz yer açmaya koyuldum. Kısa süre sonunda birkaç tane çöp yığınından başka bir şey kalmadığında masada, sakince sızlayan kolumdaki eşyaları da beyaz zeminin üstüne döküverdim. Aslında kolum o kadar da çok yorulmamıştı, sonuçta orada bulunan kasları geliştirmeyi sağlayacak eğitimleri müstakbel kocam ile birlikte almıştım fakat gergin dönemlerde esprili olmak, etrafta kimse bulunmasa bile kesinlikle gerekliydi. Bu yüzden küçük bir inlemenin son sesini uzatıp askılı tişörtümden gözüken kolumun pazıları olması gereken kısmını kaldırıp uzun bir öpücük bırakmayı ihmal etmedim. Kim takar ki, etrafta biri olsa ne, olmasa ne. Nasıl olsa hepsi yakında ölecekler.
İçimi titreten bu düşünce ile yüzümün renginin üç ton açıldığından emin olmuştum, gerçekten kötü bir histi bu. Herkes ölecek nasıl olsa, değer verdiğin herkesi yine kaybedeceksin. Ne gerek var ki onlara daha çok bağlanmaya? Rahatsız edici, kaçınılmaz ve oldukça sıkıntılı bir his. Kaçışı da, kurtuluşu da olmayan sabit bir gerçek. Tüyler ürpertici.
Wanda'yla olan konuşma gecemizin öncesinde ve sonrasında gördüğüm kabuslar epey artınca artık Bucky ve Pietro'nun da iyice dikkatini çekmeye başlamıştım, bu da aklıma dank edince o solduğum üç ton rengin üstüne birkaç kat solgunluk daha eklendi. Boğazımda düğümlenen yumruğu bir homurtu, bir inleme biçiminde sessiz bir öksürükle uzaklaştırdıktan sonra gözüme burnumun önünde elimi sallayıp yüzümü buruşturdum. Kötü duygulardan mı kaçıyorsun yoksa tozdan mı, Heavy?
Tozdan.
Belgeleri güzel bir düzene sokup daha istifli bir yığın haline gelmelerini sağladıktan sonra masanın arkasındaki cama uzanıp beyaz boncuklara benzettiğim ipi aşağı çekerek jaluziyi açıp odaya güneş girmesini sağladıktan sonra camı da içerinin havalanması için açtım. Burası erik gibi kokuyor.
Buchananistan'ın milli yiyeceği, başka ne bekleyebiliriz ki? Lanet mürdüm erikleri.
Derin bir nefesi duygu kontrolü yaparken içime çekip sessiz sessiz neşeli bir şarkı mırıldanmaya başladıktan sonra nakarat kısmında Bucky'nin yatağına yönelip kırılmış örtüyü güzelce düzledim fakat, elime bir şey çarptı.
Başta korkarak irkildikten sonra elimi hızla geri çektim ama görünürlerde zararlı veya yararlı herhangi bir varlık yoktu. Yavaşça elimi örtünün üstüne indirip parmak uçlarımjn ve avcumun yatağa temas etmesini sağladım. Örtünün altında köşeli ve çıkıntılı bir şey vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümü Görebilen Gözler • Quicksilver
FanfictionZaman, koskoca bir yanılgıdan ibaretti, tıpkı somut olmaya çalışan kızın olduğu gibi.