Gördüm, en pastel renklerin karmaşasını
Oluşmuyordu herhangi bir yok oluş odam bir yokluktan ibaretti, onlarca kadın tanıdım ve her birinde yalnızlığa bir adım daha bir adım daha bir adım daha, kornişleri gölgeden ibaret sigara sarısı perde, burada tam burada gökyüzü ve yer yüzü arasında haddelenmiş bir ben var, eziliyorum... Sessiz ama daha sessiz bir gece yarısı yazdığım bu mektuptan hallice düz olmaya gayret eden bir yazı daha buruşmuş bir kağıdın güne ayaklanması, sevdiğim bir kupa kahve siyaha döner tütünlü hava sahası, prangalar orada, penceresi hiç açılmayan bu odanın kendi atmosferi var, o ses nereden geldi ? Yalnızlık beden bulur mu ? Kunduz bin yaşına bastı mı ? bu evren kaç kenarlı ? Tanrı kat müdavimleri her gün aynı lakırdıyla pas tutan bunalım esintisi, yaşamaya dair görünen o nefes alma eylemi, kaçıncı defa düşüyorum şimdi, soğuk beton ve onlar, aramızda duvarlar var insanlarla, kaçıyordum bileklerimden süzülen ıslaklıktan, sonra sorular yeniden yankılanır, broşlar orada bir urgan olma harekatı gerçekleştirmekte, uyku tik taklar Afrika da benden bir tane daha var, menzilim bir bağ evinin uzaklığı, peki neden hiç bakmadığım kol saatim yapışır koluma, peki neden kol saatim olmasına rağmen her yere geç kalırım ben, teğet geçiyorum dokunmak istediğim ıslak yanaklara ama hiç bir noktada kesişmiyor, kalıplara dökülmüş ruhlar kaç derecede ergime noktasına ulaştı hadi birazda bunu merak edelim, belki evet belki güneşe değdi her ruh, insan bedeninde çekirdek var, tohumlarımız milyar yıllık bir alışkanlık.Burası paranoya odası, karanfil ve kasımpatı katilin iç yüzü, serzeniş bir alışkanlık, merhamet uzaklık, sefalet konuma dahil, beklenti sıfırın altında, ayyuka çıkılmadan iniliyor, meridyen mastürbasyon koltuğu, merkez x noktası, altı duvarlı, senkronik çığlık bütünü, yalnızlık sonsuzluk...