Sevgili Kırmızı...
Bu adrese ulaşan bir mektubun girişinin ilk cümleleri çok fiyakasız oldu ama ne fark eder ? Bilhassa kayıp kimliğimin ilk nefesini üfledin ya sen şimdilerde şaşkınlığımı gizleyemem. Çok sevdiğim şarkıların o koca anlamları ile baktığım zamanlardayız, belalı şiirleri okurken tozlu kitaplarımdan daha kalın puntolarla yazılmış şimdi anlamlı yerleri. Ölümün en içinden geldiğimiz 6 ve ilk kalp atışları ile koca 9. Kentin umarsız sokaklarından sızdım da denizin kıyısında gömülü bir ben sıkıştı avuçlarıma. Sevmediğim mevsimde sevecek şeyler buldum koca gövdeli banklarda, sarkaçlarda, salıncaklarda ve merdivenlerde
Kutsal ağaç diplerinde yeşertilmiş bir önsöz bilmiyorduk, yani bilemezdik çocuktuk ve aptaldık. Kapısız odalarda ilk benliğimin ilk dudaklarına ilk defa dokunduğumu bilemezdim, Ece Ayhan Edip Turgut Süreyya bulandı bu 6 içinde içime ki şimdi neden bulandı bu kadar anlarsın ilk defa yürüdüğün gece yarısı ışıklı caddelerinde. Kaçmadan göğüs kafesimi ilk açtığım gece şahittir ay ve ışığı ile. Ağzında kocaman küfürlerin ve uzun bacakların tek başına durmuşsun dünyanın bozuk düzeninin önünde, yorulmuşsun ki beni buldun medcezirli sanrıların ertesinde, şimdi dünya yine aynı küfürlerinde ama elinden sımsıkı tutan bir gölgeyle. Daha güçlüsün daha dik daha güçlüsün daha dik ve daha güçlüsün daha dik.
Yıldızlar serptiğim tüm geceleri armağan ederken intihar çıkışlı perşembelerden ölümümü yasakladın, yüzümü döktüğüm kaldırımları toparladın ve sana döktüğüm yüzümü alıp anahtarı sen olan odalar da sakladın.
Bunca kokunun sersemliği ile başımın dönüşünde yazarken bunları daha yeni başladıklı cümlelerin ortasında zamanın kırılmalarını biriktiriyoruz, seni biriktiriyorum ceketlerin ceplerine, sokak lambalarım ve ben aitliğin en uç noktalarında dolaşırken sahiplenmenin de o kusursuzluğunu ciğerimize çekiyoruz. Yıldızlar senindir tozları bizim ay senindir ışıkları bizim kent senindir sessizliği bizim hayat senindir yaşadıklarımız bizim sen benimsin gökyüzü evrenler arasında gezdiğimiz yollar bizim