MİHRİMA...
Sabah namazını kıldığımdan beri hiç uyumamıştım. Daha doğrusu bu alışkanlığım, birkaç gündür vardı. Hep o olanlar aklımdaydı. Yok yere suçlanmam, rezil olmam ve yediğim hakaretler...
İşte bu olanlar beni şu birkaç gündür uyutmuyordu. Neden? Neden böyle bir hakaret yemek zorundayım ki. Hem suçumu bile bilmezken-ki eminim hiçbir suçum yok- böyle küçük düşürülmek zorunda mıydım?
Aslında kimin bunun yaptığını tahmin edebiliyorum fakat söylemeyeceğim. Emin değilim çünkü ondan. Hem boş yere sû-i zan yapmamalıyım. Bana yapılanın aynısını başkasına yapmamalıyım.
Düşünmemeye çalışıyorum fakat olmuyor. Yapamıyorum. O olay her aklıma geldiğinde bütün vücudum kilitleniyor. Peki neden böyle oluyorum? Neden onun bana dedikleri bu kadar ağır geliyor? Zengin, soğuk, kendini bir şey sanan,umursamaz bir adamın dedikleri neden beni bu kadar yaralıyor?
Korkuyorum. Bunun cevabının çok daha başka bir yere gitmesinden korkuyorum. Şuan tek emin olduğum cevap böyle bir şeyi ilk kez yaşıyor olmam ve bu yüzden kaldıramıyor olmam. Ya da bu sadece beni avutan tek cevap.
Şuan mutfakta buzdolabına aval aval bakıyordum. Tabii ya ben alışveriş yapacaktım. Tekrardan odaya gidip üzerimi giyindim. Anahtarı ve telefonumu aldıktan sonra çıktım evden. Hava, düne nazaran daha iyiydi. Güneş vardı fakat sadece ışık saçıyordu, ısı vermiyordu.
Yokuş aşağı inmeye başladım. Tahminlerime göre yokuşun aşağısında bir market vardı. Arada bir orayı görüyordum.
Biraz hızlı biraz yavaş adımlarla ilerliyordum. Yokuş olduğu için dengemi sağlamakta bazen zorlanıyordum. Tam yokuşu bitirmiştim ki tahminlerim doğru çıktı ve o market göründü. Hiç beklemeden içeriye girdim çünkü dışarı serindi.
Ev için lazım olan malzemeleri almıştım. Birkaçta hamur işi malzemesi de almıştım. Sonuçta artık çalışmıyordum ve evde sıkılmaktansa kendimce bir şeyler yapardım. Hem mutfak benim için yemek yönünden olmasa da pasta yönünden iyiydi.
Poşetler elimde çıktım marketten. Şimdi işim biraz daha zordu. Çünkü gelirken hem yokuş aşağı iniyordum hem de elim boştu fakat şimdi hem yokuş çıkacağım hem de elim poşetlerle dolu.
Yavaş adımlarla yokuşu çıkmaya başladım. O sıra da birinin bana seslenmesiyle durdum. Arkamı döndüm ve seslenen kişiye baktım. Bu kişi tanımadığım birisiydi. Herhâlde Ece'nin komşusuydu.
"Selamunaleyküm kızım"
"Aleykümselam" diye karşılık verdim. Bu kişi yaklaşık kırklı yaşlarında bir teyzeydi.
"Ece'nin bir şeyi oluyorsun herhâlde. Seni oradan çıkarken görüyorum hep."
"Evet efendim Ece'nin kuzeniyim"
"Öyle mi. Peki Ece kızım nerelerde hiç görünmüyor?"
"O memleketine gitti. Babası biraz rahatsız da."
"Anladım kızım. Geçmiş olsun. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden gel olur mu."
"Saolun. Allah razı olsun."
Diyerek konuşmamı bitirdim ve tekrar yürümeye başladım. İyi bir kadına benziyordu. Geldim geleli ilk kez buradan biriyle konuşmuştum. Alıştığımdan mıdır nedir bizim mahalle de beni tanımayan yoktu. Her dışarı çıktığımda bilmem kaç kere selam verirdim. Şimdi burada böyle olmak bir tuhaf geliyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ HİZMETÇİ
Spiritual© Telif hakkı yazara aittir. "Neden ismin Mihrimah değilde Mihrima?" Bu sorduğu soruyla birlikte kafamı sağ tarafa çevirdim. Şaşırmıştım açıkçası. Hele de bu Melih olunca normaldi yani. Ben ona o da karanlığın hüküm sürdüğü, sadece ayın varlığını gö...