Bazen insan merak ettiğinde onu giderene kadar araştırır, inceler, her yere başvurur. Gün veya saat geçtikçe bu merak içini kemirir. Sonra bir an da o merak ettiği şey karşısına çıkar. 'Hah şimdi buldum' derken bulduğunuza pişman olursunuz. Dereceli bir pişmanlıktır bu. En alt derece beklediğinizin gelmemesidir. Daha sonraki merak ettiğiniz şeyin saçma olmasıdır. Her çıktığınız basamak sizi biraz daha kötüye yaklaştırır. Ben derecelerin en şiddetlisini veya ona yakın olanını yaşıyordum.
'O kız' ismini duyduğumdan beri merakım had safhaya ulaşmıştı. Gün bitimine kadar bunu düşünmüştüm belki de ve saolsun merakım da beni düşünerek kendisini geriye çekmişti. Sonunda merakım kendisini gidermişti. Demek ki bu kızdı.
Saçları ne çok kısa ne de uzundu. Hafif sarılar olsa da saç tonuna hakim olan renk kumraldı. Orta boylu ve oldukça zayıftı ya da üzerine giyindiği skinny kot ve askılı tişört onu öyle gösteriyordu. Bize yaklaştıkça yüz hatları da gün yüzüne çıkmıştı. Gözleri küçük ve koyu kahveydi. Dudakları da gözleriyle eş oranlı olarak küçüktü. Soluk görüntü verilmeye çalışılsada pastel tonlarını kullandığı belliydi. Çok makyajlı değildi fakat makyajı da yok denilemezdi.
"Nerelerdesin sen?" Dedi ve gülümseyerek Melih'e sarıldı. Sarıldı.
Melih, ilk ne yapacığını şaşırsada daha sonradan o da sarıldı. Merakımla kalmak istedim o an. Merakımla yitip gitmek ve bu durumla hiç karşılaşmamak istedim. Gözlerimi bu tablodan uzaklaştırarak Melek'e çevirdim. Melek'in de benden farkı yoktu. Ama tabii bakışlar farklıydı. Ben hayal kırıklığıyla o ise öfkeyle...
"Sen... nasıl geldin buraya?" Sarılma faslı bitmişti fakat Melih'in şaşkınlığı hâlâ ilk gördüğü an ki gibiydi. Ne yani Melih ona söylememiş miydi?
" Seni havaalanında bekledim fakat gelmediğin gibi bende eve geçtim. Daha sonra senin bayan bilmişi gezdirmeye götürdüğünü öğrendim. Evde sıkıldığım gibi çıkarak verilen adrese geldim. Bu kez de verilen adreste kimse yoktu o sırada bir kadın sizin aşağıya doğru gittiğinizi söyledi. Anlayacağın baya bir adres sordum. En sonda sizi burada buldum." Dedi ve sanki çok konuşuyormuş gibi -ki gayette uzun konuştu- derin bir nefes aldı.
Şimdi anlaşılmıştı bizi nasıl bulduğu. Tekrar merak denilen duygum bana göründü. Eve gittiğine göre yakın birisiydi. Peki ama kimdi?
"Bir kere ben bayan bilmiş değilim. Benim bir adım var. Melek!" Dedi son kelimesini bastırarak. Öfkesinin şiddeti elimi sıkmasından belliydi.
'O kız' Melek'e yaklaşarak onun hizasına gelecek şekilde eğildi.
"Bak sen şu bayan bilmişe. Çok kızgınsın anlaşılan teyzeye"
"Üvey teyzeye!" Diye uyardı Melek. Şu an hiçbir şey anlamamıştım. Burada ne olduğunu bana birisi anlatabilir mi?
"Neyse Melek şimdi seninle uğraşamayacağım. Hadi gidelim artık Melih." Dedi ve Melih'in yanına geçti. Ben görünmez miyim acaba? Hey sen, bir Mihrima var burada hatırlatırım.
"Siz gidin Melih abi. Ben Mihrima'yla biraz daha kalacağım."
"Aa... Merhaba! Anlaşılan bayan bilmişin bakıcılığını üstlenmişsin. Kolay gelsin sana." Dedi ve güldü. Hiçte komik değildi. Şimdi bende sinirlenmeye başlamıştım. Hem Melih'in böyle suspus olmasına hemde bu kızın saçma sapan konuşmasına... İş sana düştü Mihrima!
"Bakıcısı değilim. Sadece Melek'in iyi anlaştığı nadir insanlardan biriyim. Değil mi Melek?" Dedim ve Melek'e gönderme yapar gibi oldum. Halbuki asıl göndermem o kızaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ HİZMETÇİ
Spiritual© Telif hakkı yazara aittir. "Neden ismin Mihrimah değilde Mihrima?" Bu sorduğu soruyla birlikte kafamı sağ tarafa çevirdim. Şaşırmıştım açıkçası. Hele de bu Melih olunca normaldi yani. Ben ona o da karanlığın hüküm sürdüğü, sadece ayın varlığını gö...