Bir şeyleri başkasının yaptığını duyduğunuzda size çok... imkansız gibi gelir. 'Ben olsam' diye başlarsınız cümleye. 'Ben olsam bunu asla yapamazdım.' Der ve imkansızlığını 'asla' kelimesiyle dile getirirsiniz. Şu an ki durumum bundan ibaretti. Bu yaptığımı bir başkası yapsaydı asla der kenara çekilirdim. Kendimi o olayın içinde dahi düşünüp hayal kurmazdım.
Ama şu an belki de başkasının yaptığını öğrenip şaşıracağım şeyi kendim yapıyor ve yaşıyordum. İmkansız diyebileceğim bir şeyi...
Belki ben abartıyordum. Sonuçta imkansız olsaydı yaşanmazdı ya da başkası yaşamazdı.
Neden imkansız denilen sularda boğuluyorum ki? Çok mu derin ya da ben mi yüzme bilmiyorum? Bir suyun yüzeyle buluşması, hava basıncıyla buluşması varsa imkansızlığında bir buluşması vardı elbet. İmkanla.
Yüzeye çıkmak varken neden daha derine iniyorum? Yüzmemden şüphelenen ben neden bu cesaretliliği gösteriyorum?
Cesaretsizlik = imkan
Cesaret = imkansız
Bu eşitsizlik benim hayatımdaki tezatlığı gösteriyordu. Bir düşünür 'cesaret, korkaklık ve cüretlilik arasında bir yerdedir.' demiş.
Gelgelelim ki benim cesaretim ya korkak ya da cüretkâr... Ya baş ya son...
Ya dip, ya yüzey... Ortası olmuyordu işte.Şu an yaşadığım durum, cüretliliği gösteriyordu. Çok cesaretlilik.
Odadaki bütün gözlerden kaçmak istercesine etrafıma bakınıyordum. Fakat her baktığım yerde biriyle göz göze geliyordum. Hadi ama bu kadar insan fazla değil mi buraya?
'Önemli bir toplantı için bu kadar insanın olması gayet normal.' Diye sert bir uyarı yaptı bilinçaltım.
Bilinçaltımın hâlâ çalıştığına şükretmeliyim. Çünkü her an şuraya düşüp bayılabilirdim. Bu kadar cesaretin vücudumda yan etkisi yapması işten kaçınılmazdı.
Bu merakla bekleyen insanlara karşı söyleyeceğim kelimeleri bir araya getirmeye çalıştım. Fakat sorun şu ki söyleyecek kelimem yoktu. O kadar hazırlanmamıştım. Amacım sadece bu toplantının olmasını engellemekti. Tabii bunun içeriye dalış yaparak buradaki insanlara karşı hiçbir neden bildirmeden olmayacağını bilmeliydim.
Kelimelerim inat edercesine bulunması gereken konuma gelmiyordu. Bütün gözlerin üzerimde yaptığı baskıdan dolayı yutkunmam zorlaşıyor ve içimi bir titreme alıyordu.
Rabbim bana yardım et.
Kelimeler ağzımdan çıkmasa dahi tüm kalbimle söylemiştim bunu.
Birine bakarsam gözlerimin daha çok yanacağını, vücudumun daha çok titreşim hâline gireceğini hissediyordum.
En çokta beni yakan gözlerin, neden burada olduğumu kavramaya çalışan, ne yaptığımı bir türlü çözemeyen onun gözleri olduğunu biliyordum ya da sadece hissediyordum. Melih...
Bir kelime dahi etmemişti. Hak veriyordum. Anlamadığı bir şeye karşın hangi kelimeleri sarf edebilir ki? Ben bile henüz bunu açıklayamazken.
O sıra sinirlerim kendilerini göstererek içimi kemirmeye başladı. Hepsi benim ve o kadının yüzündendi. Sahi o nerelerdeydi?
"Siz kimsiniz? Toplantıyı neden hâlâ engelliyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ HİZMETÇİ
Spiritual© Telif hakkı yazara aittir. "Neden ismin Mihrimah değilde Mihrima?" Bu sorduğu soruyla birlikte kafamı sağ tarafa çevirdim. Şaşırmıştım açıkçası. Hele de bu Melih olunca normaldi yani. Ben ona o da karanlığın hüküm sürdüğü, sadece ayın varlığını gö...