Bir şok dalgası önce bedenimi sonra da beynimi istila edince öylece kalakalmıştım. Ne bir hareket yapabiliyor ne de bu duruma karşın bir uyarıcı gönderebiliyordum. Şakası dahi hiç komik değilken gerçeği... ah olamaz!
Nefesimi düzene sokup, beynime oksijeni yavaşça aşılarken parmaklarımı klavyelerde buluşturmuştum. Bir şeyler yazmalıydım!
"Saçmalama!"
Tek çıkan harflerle bu kelimeyi oluşturup göndermiştim. Cidden bunu yazarken düşünmüş müydüm?
"Yani, böyle bir şey yapamam ben. Bak tamam, cevap vereceğim ama dışarı gelmeyeceğim."
Diyerek cümleyi toparlamış ve göndere basmıştım. Yine tırnaklarım dişlerimi istila etmeye başlamıştı bile. Zaman akıp geçerken az evvel duymaktan bıktığım şu sesi şimdi duymak için can atıyordum. Hayat ne garipti işte.
Daha fazla bekleyemeden ayaklanmıştım bile. Ürkek adımlarla cama doğru yaklaşırken telefonu sıkıca tutuyordum. Baksa mıydım? Perdeyi aralamadan gözlerimle görebildiğim kadar dışarıyı taramıştım. Ama hiçbir şey görünmüyordu tabii ki. Tekrar ekranı açıp mesaj bölümüne girdim.
"Şu an neredesin bilmiyorum ama zaten bilmekte istemiyorum, çünkü gelmeyeceğim."
Her ne kadar böyle bir şey yazmak istemesemde sinirlenmiştim. Kesin bilerek yapıyordu. Okuyordu ama cevap vermiyordu!
Sinirim had safhaya ulaşınca yavaşça perdeyi aralayıp dışarıya göz gezdirdim. İlk olarak bir şey göremesemde daha sonradan hemen duvarın köşesindeki bir silüet dikkatimi çekmişti. Pek belirleyemesem de bu saatte orada olabilecek tek kişi vardı, o da şu an bana dışardayım diye mesaj atmış olan Melih'ti. Ben sinirimi yatıştırmayı beklerken sinirim beynimi yakmaya başlamıştı bile.
"Orada boşuna bekleme, gelmeyeceğim!"
Diye bir mesaj daha yazıp gönderdim. Bu son mesajdı. Eğer buna da cevap vermezse onu arayacaktım.
Duyduğum mesaj sesiyle gözlerim ışıldar bir şekilde açılmıştı. Sahi ne kadardır bekliyordum bu sesi?
"Birincisi beni anladığını düşünüyorum, ikincisi de sana küçük bir oyun oynadım. Tabii ki de gecenin bir vakti oraya gelmedim. Merak etme."
Mesajı tekrar tekrar okumuştum. Hâlâ benimle dalga mı geçiyordu bu?
"Şimdi de başka bir oyun oynuyorsun! Şu an seni kanlı canlı görüyorum."
O sinirle dokunmatiğe sert basmıştım. Anında gelen mesaj sesiyle tekrar gözlerimi oraya diktim.
"Oyun oynamıyorum Mihrima. Ben şu an evimde ve yatağımdayım, şimdi ise uyuyacağım."
Ya ben yanlış okuyordum ya da okuduklarımı bir türlü anlamıyordum. Sinirim yavaş yavaş korkuya dönüşürken beynimde taht kuran tek bir soru vardı. O adam Melih değilse, kimdi?
Tekrar pencereden dışarıya bakmıştım. Kapşonlu adam etrafına bakınıyordu. Aklıma gelen düşünceyi en köşelere itmeye çalışırken Melih'in numarasını aramaya dokundum. Yaklaşık dört kere çalışın ardından nihayet telefonun karşı tarafından ses gelmişti.
"Alo?" Şimdi korku bütünüyle beni ele geçirmişti. Evet bu kişi Melih değildi, bu kişi...
"Hırsız!" İçimdeki korku, sesime de yansımıştı.
"Ne! Ne hırsızı, anlamıyorum Mihrima." Melih benimle konuşmaya çalışırken benim yaptığım tek şey dışarıdaki adama bakmaktı. Bir şey yapmam lazımdı! Acilen hem de!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ HİZMETÇİ
Spiritual© Telif hakkı yazara aittir. "Neden ismin Mihrimah değilde Mihrima?" Bu sorduğu soruyla birlikte kafamı sağ tarafa çevirdim. Şaşırmıştım açıkçası. Hele de bu Melih olunca normaldi yani. Ben ona o da karanlığın hüküm sürdüğü, sadece ayın varlığını gö...