ZH\24🍀

25K 1.7K 298
                                    

Arkadaşlar bu bölümü, bana diğer kitabım için güzel bir tanıtım videosu hazırlayan canım arkadaşım virginiakahlo ya ithaf ediyorum. Daima mutlu ol bayan papatya...

Bu arada diğer kitabımın tanıtım videosu multimedyada var. İzleyip onun hakkında da yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen izleyen fikrini beyan etsin :)

Zevkli okumalar

Bazen insan duymak istemediği şeylere karşın sessiz kalır. İçinde biriktirir onu. Dışa açmak istemez. Genelde böyle sorular kendisine sorulupta cevabı alınamayan sorulardandır. Ya cevap korkutur onları ya da henüz bir bilinmezlik vardır. Beyninin en ücra köşelerine gönderirsin onu. Sayfaları sararmış, yırtılmış ve toz tutmuş defter gibi kalır orada. Onun orada, nasıl bıraktıysan öyle durduğunu bilirsin. Lâkin gününün geleceğini de bilirsin. O günün ya uzun bir zaman sonra gelmesini ya da hiç gelmemesini istersin. Çünkü ya korkarsın ya da buna cesaret edemezsin.

Bir gün, hiç beklemediğin bir anda o tozlu defter çürümeye yüz tutmuş köşeden çıkarılır. Bütün cevabı alınamayan sorular teker teker önüne gelir. Her açtığın sayfa da boğazında bir gıcık oluşur ve bunu dışarıya öksürerek atmak istersin. Sayfaların tozu boğazını yakar, sayfaların sararmış yaprakları gözlerini ağrıtır, sayfaların çürümüş mürekkebinin kokusu burnunu sızlatır.

Sen onu tekrar eski yerine göndermek istesen de yapamazsın. Çünkü bu cevapsız defter sana başkası tarafından sunulur. Başkası hiç düşünmeden o tozlu yere girer ve o köşeden bu defteri çıkarır. Hâlâ cevaplayamadığın, henüz söylemeye korktuğun şeyleri o sana herhangi bir sayfa açıp tekrar sorar.

O an korktuğun tek şey ya hâlâ cevabının olmaması ya da bildiğin cevabı lügatından çıkmaya inat eden kelimelerle, ki çıksa dahi bunu dilinin telaffuz edememesidir.

Benim önüme getirilen o tozlu defter boğazımı yakmamıştı lâkin ses tellerimi yok etmişti. O defterin tozu, ses tellerime zarar vermişti. O defterin sararmış yaprakları beynimi istila etmişti, o defterin çürümüş mürekkebi kendini yalnız hissetmemek adına lügatımdaki mürekkebi de çürütüp kendi himayesine katmıştı.

Bu defteri kuzenimin kurcalaması da ayrı bir cabasıydı. Duyduğum şeyden emin olmak adına ya da hiç istememek adına karşımdaki kuzenime döndüm.

"Anlamadım?" diye gözlerimi kıstım. Belki de lügatımda kalan son kelimeydi ya da bir kaç kelime daha vardı, bilmiyordum.

"Sen diyorum, Melih'ten hoşlanıyor musun?" Dediği an gayette iyi anladığımı anlamıştım. Ah şu an bilinçaltımın bir oyunu olmasını ne kadar da isterdim. Rüya olmasını ve bir an da uyanıp 'oh sadece rüyaymış' demeyi...

"Nereden çıktı şimdi bu?" Diyerek kaşlarımı biraz daha çattım. Dersi kaynatmaya çalışan bir öğrenci gibiydim. Zilin çalmasına kadar öğretmeni oyalayan öğrenci gibi ben de kelimelerim tekrar lügatına yerleşene kadar, bir cümle oluşturana kadar karşımdaki kızı oyalıyordum. Tabii buna ne kadar oyalamak denirse(!)

"Bu şimdi gördüğüm bir şey değil. Bu ne zamandır sormak istediğim bir soru." Diyerek beni iyice çıkmaza soktu.

Kelimelerimin hissizleştiğini, ses tellerimin titreşmediğini hissedince sustum ve karşı koltuğa oturdum.

Benim önüme konulan soru bir cevap niteliğindeydi zaten. Evet bir şeyler vardı, bunu hissediyordum. Bir ihtimal daha vardı ki bu hissettiklerim bir üst mertebe olabilirdi. Evet belki de öyleydi.Ah, işte bundan korkuyorum!

ZORAKİ HİZMETÇİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin